serçe parmağının hikâyesi

sevgili günlüğüm

öyle böyle değil bugün kente de ganita'ya da çok güzel yağıyor

yağmurdan ötürü ganita çokça sessizdi

sonyaz'ın güneşi artık kendisini bile ısıtmıyordu

ben yine de üç beş dakika da olsa uğrayıp tir tir titreyek çayımı yudumladım denize karşı

*

artık sadece kendisini dinliyordu kırlar gibi çiçeklenen karadeniz

el ele tutuşan sevgililer göz göze diz dize kapalı mekânlara seyirttiler

*

sonra güvercinler küçücük midyeleri indiriyordu kursağına

arada da kargalar

bir karabatak denizden çıkarak kanatlarını iki yana açarak yelpazeleyerek kurutma telaşındaydı

*

ilkyazla birlikte ağaçların tepelerine kadar yürüyen sular ilk yapraklarını göstererek dalları gerindirerek kıvançlandırmayı nasıl da başardıysa

şimdi gerisin geri toprağa koşmakta

hele küçük koyda denizin üzerine düşen damlacıkları görmeni ne çok isterdim

çünkü ebruli bir sanatın tüm hünerlerini sergilemekteydi yağmur damlaları

ve ben de epeyce izledim bu görsel şöleni

*

ancak bir saat kadar süren bu şöleni izlemenin de faturasını ödedim

tepemden tırnağıma kadar bir güzel ıslandım

*

evden çıkarken sadece yoğun sis ve çise vardı

bir saat içinde dört mevsimi yaşadık

seviyorum bu kenti

çünkü bizler kaldık bu kentin kürek mahkûmu

*

son yıllarda kentin olanca renkleri de artık sırra kadem basmaya başladı

üstelik bu yok etmeyi güya kendilerini muhafazakâr addedilen şahısların yapması çok manidar olsa gerektir

*

neyse sevgili günlüğüm

ben sana düşümde görüp uyanamadığım bir serçe parmağının hikâyesini anlatacaktım ki neden kesilip küçücük kalmış

ve hiç büyüyememiş

olur a!

kim bilir belki bir gün sessizce kulağına onu da anlatırım

..

ganita