İnanılmaz değil mi! İki kişilik bir sayıda olunsa bile; birinin diğerine hâkim olmak istediği acımasız bir dünyada yaşıyoruz. Bütün beşeri sistemlerin, en süslü cümlelerle ifade edildiği ideolojilerin yegâne gayesi de insan ve insana tanınacağı söylenen haklardan bahsetmektedir. Tarih boyunca bu söylemlerin taraf, ya da karşı tarafı olan insanoğlu, sözünü edip bir türlü gerçekleştiremediği insanca ve özgürce yaşama isteği için hesapsız katliamların içinde oldu. Öldü, öldürdü, ama ne ilk çağda, ne Orta Çağ’da ve ne de sonrasında hiçbir şekilde arzusuna nail olamadı.
Bu kargaşa bu gün bile olanca acımasızlığı ile devam etmektedir. Hala birileri, diğerlerinin ihtiyacı olduğunu söylediği özgürlük ve eşitlik adına mücadele ettiklerini söylüyorlar. Günün sonunda değişen bir şey olmuyor. Sadece adına mücadele edildiği söylenen kitleler daha çok adaletsizliğe, daha çok hürriyetsizliğe ve daha çok açlığa mahkûm ediliyorlar. Katiline âşık edilen mağdurların birde din adına sömürülmeleri var ki, bu ayrı bir macera. Yüce Allah Sebe Süresi 23. Ayetinde: “Allah’ın huzurunda kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez.” ilahi hükmüne rağmen bu gün ortalık tabiri caizse sipariş şefaatçilerle dolup taşmaktadır. Nisa Süresi 45. Ayetinde: “...Gerçek bir dost olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah kâfidir.” ilahi hükmüne rağmen, Allahtan başka dost arayıp bulduğunu zannedenlerin yaşadığı bir dünyada insan nasıl özgürlüğüne kavuşabilecek ki. Secde Süresi 4. Ayetinde: “...O’ndan başka ne bir dost, ne bir şefaatçiniz vardır.” ilahi emrine rağmen, bu gün inandığını söyleyen insanların kimlerin kapılarında şefaat dilendiklerini görüp şaşırmamak elde değildir. Araf Süresi 55. Ayetinde: “Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin.” buyurulmaktayken, bu gün avazları çıktığı kadar dua programları yapanların bu ayetten haberleri mi yok? Yoksa gösteriş yapmayı ibadet mi zannediyorlar anlamak mümkün değil.
Şimdi bilmeli ve hatırlamalıyız Ki; “Allah katında din İslam’dır.” (Ali İmran 19. Ayet) Ve yine unutmamalıyız ki; “Bu Kur’an bütün insanlığa bir açıklamadır.” (Ali İmran 138. Ayet) Öyleyse bütün insanlığa bir açıklama olan Kur’an hükümlerini insanoğlu bilmek ve bulmak sorumluluğundadır. Bunun için Yüce Allah insanlığı Kur’an’ın birçok Ayetlerinde, “Hiç düşünmez misiniz, hiç tefekkür etmez misiniz.” diye uyararak aklını kullanmasını emretmektedir. Kur’an insana sorumluluklarını emredip, doğruyu ve yanlışı gösterip, ceza ve mükâfatları açıkladıktan sonra onu özgür bırakmaktadır. Dünyadaki hiçbir beşeri sistem, insan ve insanlık adına çok iddialı ifadelerle sahiplenilen felsefi fikirler bile Kur’an’ın insanlığa sağladığı özgürlüğü sağlayamamaktadır. Tek başına İslam, yani Kur’an, sekiz milyar insana Allah’ın bir Lütfü olarak, doğruyu ve yanlışı gösterip, sorumluluklarını hatırlattıktan sonra özgürlük vermektedir. Onu İslami hükümleri kabul etmeye zorlamamakta, “Dinde zorlama yoktur.”(Bakara/256) ilahi hükmü ile gerçek özgürlüğün ne olduğunu muhteşem bir şekilde ortaya koymaktadır. Bunun değerini ve önemini kavrayamayan insanlık çareyi sahte şefaatçilerde aradıkça huzursuzluğu ve tutsaklığı devam edecektir.
Ancak Kur’an’ın sekiz milyar insana verdiği özgürlüğün bir de sorumluluğu vardır: “Elbette kendilerine Peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de sorguya çekeceğiz.”(Araf Süresi, 16. Ayet)
Bunu unutmadan, Kur’an’ın sağladığı özgürlük ortamında, kul olmanın sorumluluğu ile kavgasız ve minnetsiz, güzel bir hayat yaşamayı Yüce Allah hepimize nasip etsin inşallah.