Çanakkale’de şehit olan 250 bin vatan evladımızın yarattığı destan başlı başına bir tarihtir, muhteşem bir anıttır.
1912’de Balkan Savaşı’nda büyük bir talihsizlikle yenilen ordumuz daha toparlanmadan bu kez de Çanakkale Savaşı’na girmeye mecbur olmuştu.
1915 ve daha sonraları kanlı bir savaş sürdü.
Karşı tarafta top vardı, bol silah vardı.
Bizim tarafta Anadolu’nun ve Rumeli’nin yorgun silahsız fakir ama vakur, yiğit insanları.
Bu Müslüman yiğitler öz vatanlarını aslan yuvasını savunacaklardı ve de haklıydılar.
Elbette galip geleceklerdi.
Elbette Çanakkale'yi geçilmez bir kale yapacaklardı.
Savaş başladı, bu haksız ve dengesiz insafsız bir savaştı, Mehmetçik yılmadı, öldü, siperlerinden çıkmadı.
Ölüm saçan dev zırhlılar şarapneller, gülleler onu daha da büyüttü.
Zira, “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum.” demişti Mustafa Kemal.
Yiğitler dalga dalga ölüme koşuyorlar, ölüyorlar, ölüyorlardı.
Amansız bir mücadeleye giren Mehmetçikler karşısında düşman perişandı, şaşkındı.
Böyle kahramanlık görmemişlerdi ve anlamıyorlardı.
Zalimin mazluma yenilmesinin kaçınılmaz olduğunu.
Tarihe boğaz savaşı diye geçen savaşın asıl adı boğaz boğaza savaş olmalıydı.
Siperler o kadar yakındı ki, arada bazen 8-10 metre.
Büyük bir zafer kazanılmış, düşman başı önünde hakkın karşısında, zorbalığın yenilgisiyle çekip gitmişti.
Çanakkale toprağı kutsaldır.
Her zerresi orada yatan 250 bin şehit kanıyla ıslanmıştır.
Mübarek kokuları toprağa sinmişti.
Her yıl kendi mezarlarını ziyarete gelen Anzaklar ve torunları, Çanakkale’yi gezerken bu eşsiz kahramanlarımızın da mezarlarında saygıyla eğiliyorlar.
Zararı yok birçoğunuzun mezarı bile olmasın işte, o Çanakkale toprağı ve Türk milleti olarak kalplerimiz size en güzel barınaktır.
Aziz şehitler siz rahat uyuyun, büyük Türk milletinin sevgi ve minnettarlığı sizin en güzel örtünüzdür.