Taşköprü Santa yolculuğumuzu geçen hafta yazdık. Güzel geri dönüşler de aldık. Yayla Tanıtım Grubu olarak zaman zaman yaptığımız bu gezilerde iyi kötü ve çirkini dile getirirken niyetimiz hem yapılan iyi işleri gösterebilmek, hem de geleceğe yönelik bir bakış açısı oluşturabilmektir. Yaylalarımız, kültürel varlıklarımız bölgemizin zenginliği. Doğa, dere, tepe, kar, yağmur, güneş, sis, duman, tarih, geçmiş, folklor, üretim, turizme uygunluk. Bu kadar zenginliği bir arada barındıran yaylalarımızda “İyi ve güzel” yapıldığını zannettiğimiz işlerin aslında "yöreye, tarihi dokuya uygunluğunu" da dikkate almalıyız. Yaylalarda tesis adı altında yapılan binalar özgün yapıyı ciddi şekilde bozmakta. Ve maalesef yaylalarda yapılaşma halen devam etmekte. Bu yapılaşma, üretime yönelik ve yayla mimarisine uygun bir şekilde olsa belki mazur görünebilir. Bildiğin betonarme binalar yaylaları kaplamış.
Bu işin çözümü vardır mutlaka.
En az üç yüz yıllık madenci kasabası olan Santa Dumanlı'da güzel işler yapılmış. Taşköprü ile Santa arasındaki yol sorunu çözülmüş. Santa'nın içindeki yolda özgün yapıya uygun kesme taşlar kullanılmış. Yeni yapılaşmanın önüne geçilmiş. Daha önce yapılan dokuya aykırı imalatlar bir şekilde düzeltilme yoluna gidilmiş. Lâkin evlerin çatıları kiremit yerine kırmızı renkli saç ürünleriyle kaplanmış. Maalesef günümüzde artık yayla evlerinin çoğunluğunun çatılarında ne kiremit kullanılıyor ne de “hartama.” Ama Santa gibi tarihi bir mekanda halen üzerinde kiremit ile ayakta duran evler örnek alınsaydı tarihi doku tam anlamıyla korunmuş olurdu. DOKA Projesi kapsamında yapılan çalışmalarda bu hususa dikkat edilip, geri kalan yapıların çatıları kiremit ile kaplanmalı. Yedi mahalleden oluşan bu bölgede tüm evleri, kilise ve diğer çeşme ve okulları bir anda restore etmenin mümkün olmadığını herkes bilir.
Ama sembolik de olsa mevcut ve uygun evlerin aslına uygun elden geçirilip günümüzde de kullanıma açılması, turizme kazandırılması yöre halkına yeni bir gelir kazandırabilir. Yılda üç dört ay da olsa gezilip kalınabilecek bir yer olarak Santa’da, konaklama, yeme içme, mola merkezleri olması doğa turizmi meraklıları için bulunmaz bir imkândır. Santa’dan çıkıp Yanbolu Vadisi’nden Trabzon’a yol aldığımızda her zamanki gibi yol sorunu ve HES’ler karşımıza çıkıyor. Yol çok bozuk değil. Hatta gayret edilip o zor doğa şartlarında yol rahat seyahat edilebilir hale getirilmiş. Ama gelin görün ki, bitmeyen kazımalar nedeniyle yapılan da yıkılıyor. Gördüğümüz manzara şu, HES’ler bu vadide gereğinden fazla. Her kurulan HES kendi su akarı boruları için yolu kazmakta. Yapılan yıkılmakta, yol da bozulmakta. Ayrıca Araklı Taşönü’nde kurulan çöp tesisinden de Yanbolu Deresi’ne kirli suların aktığı iddia edilmekte. Bu durumda suyun kalitesi ve barındırdığı canlı popülasyonu da bozulmakta. Bu gezimizdeki gözlemlediğimiz olumsuzlukları bir cümlede özetlersek şöyle diyebiliriz: “Özgün yapıyı bozmadan, derelerimizin akışına zarar vermeden, yollarımızı yapboza çevirmeden, kültürel değerlerimize sahip çıkarak yaylalarımızı değerlendirip doğa kültür turizmine açabiliriz.” Ama üretim şart. Yağı, sütü, kaymağı, peyniri olmayan yayla neye yarar.
ESKİ BİR CEZAEVİ KÜLTÜRE HİZMET EDEBİLİR
1953 yılında açıldı. 2007’de kapandı. İyi de oldu. Hani derler ya bir kütüphane açılırsa, bin hapishane kapanır diye Öyle de olmuş mu bilmiyorum ama Vakfıkebir Cezaevi kapandı. 2007’den itibaren bina boş ve işlevsiz. Bina dışardan bakıldığında özgün bir yapıya sahip. Bir zamanlar kader mahkumlarına ev sahipliği yapıp hüzünlü hikayeler ve pişmanlıklar yaşanmışsa da bu binada, yine de sevimli bir yüze sahip. İlçeye hizmet edebilecek mazisi olan binanın bir ara satışı gündeme gelmiş. Başka bir zamanda da burada ne yapılabilir diye düşünülmüş. Neler yapılmaz ki. El sanatları merkezi olur. Halk Eğitim değerlendirebilir. Vakfıkebir'in yetiştirdiği değerler müzesi olur. Artık ne olacağına Vakfıkebir Belediye Belediyesi ve Kaymakamlığı karar verir. Bina muhafaza edilip değerlendirilsin de. Trabzon Hüseyin Kazaz Kültür Merkezi de eski bir cezaevi idi. Şimdi orda kültürel etkinlikler yapılıyor.
KORUMA TAMAM TANITIM EKSiK
Yeni balıkhane temiz ve bakımlı. Müşteri memnun balıkçı memnun. Tarihi Pazarkapı’da yine tarihi Kalkanoğlu Pilavcı’sının karşısında herkesin bir kere mutlaka pidesini yediği meşhur Rüştü’nün Fırını’na bitişik yeni balıkhanenin içinde ayrıca bir de sürpriz bekliyor müşterileri. Öylesine bir sürpriz de değil hani. En az iki bin yıllık... Balık fosili geldi hemen aklınıza değil mi? Olur ya dünya kurulduğundan beri Karadeniz hemen yanı başımızda ise, balıklar da denizin içindedir. Binlerce yıl öncesinden fosillerine de rastlanabilir. O da değil. Evet deniz oralardaydı bir zamanlar. Şehir yukarılardaydı. Eski şehirler “kalekent” planına göre kurulurdu. Güvenlik ön plandaydı. Kimler gelip geçmedi ki o kıyılardan... Kimi dost kimi düşman. İşte o yıllarda koruma maksatlı kaleler yapılmış eski kentlere. Tam da bugünkü yeni yapılan balıkhanede çıktı en eski kalıntısı, bu kalenin. Trabzon Kalesi’nin uzantısı olan sur kalıntıları balıkhane yapımı sırasında çalışma alanında bulundu. Moloz kapısı var ya, hemen dere içine açılan petrolün yanı başında halen ayakta duran... Şöyle bir hayal edin. Oradan Rüştü'nün Fırını’na doğru gelin. İşte kaleler, kuleler şehri diye dünyada ün yapmış bir kentin denizle temas eden surlarının bir kısmı yeni yapılan balıkhanede kalın cam zeminle muhafaza altına alınmış. Gelen giden izliyor. Ama gelin görün ki kimse de buranın ne olduğunu bilmiyor. Kimi kuyu, kimi depo, kimi taş yığını zannediyor. Eee balıkçılar da o kadar bilgiye sahip değiller, bildikleri kadar anlatmaya çalışıyorlar. Koruma tamam, bilgilendirme eksik diyor ve ekliyoruz bir tanıtım levhası 2000 yıllık tarihine yakışır güzellikte oraya yerleştirilir inşallah.