“Bu ölüm bana çok dokundu.
Irene Joliot Curie için ağladım bu akşam.
Ne tuhaf.
Irene, deselerdi, Irene, öldüğün zaman, deselerdi.
İstanbullu bir kadın,
hem de hiç tanımadığın,
ağlayacak arkandan,
deselerdi, şaşardı…”
Bu satırlar, İstanbul’da eşine özlem dolu mektup yazan bir kadının kaleminden çıktı. Satırlarda bahsi geçen Irene, bilim ile uğraşan bir kadındı. 1956 yılının ilkbaharında ölmüştü. Erkek egemen bir alanda zorluklarla baş etmiş ve Nobel ödülü kazanan ikinci kadın olarak adını tarihe yazdırmıştı. Bu yüzden hasret içiren bir mektubun içinde bile kendine yer bulabilmişti.
Günümüz iş dünyasında da kadınların erkeklere oranla daha fazla zorluk ile mücadele ettiği bir gerçek. Bu düşünüldüğünde Irene’nin yaklaşık 100 yıl önce verdiği mücadelenin önemi daha iyi anlaşılabilir. Ancak tüm bunlara rağmen onun oldukça şanslı olduğunu da söyleyebiliriz.
Çünkü Irene’yi zorluklara karşı bu denli dirayetli kılabilecek olan rol model hemen onun yanı başındaydı. Bu rol model annesiydi. Annesi onun karşılaştığı zorlukların çok daha fazlası ile baş etmek zorunda kalmıştı. Örneğin annesi, çok başarılı bir öğrenci olmasına rağmen kadınların üniversiteye alınmadığı bir ülkede büyümüştü. Buna rağmen 24 yaşında da olsa yurt dışına çıkmış ve üniversiteye başlamanın bir yolunu bulabilmişti. Üniversiteye başlamakla yetinmemiş akademik anlamda inanılmaz bir başarı göstermişti. Akademik unvanlara ve laboratuvarlara erişimi erkekler kadar kolay olmasa da yılmadan çalışmıştı.
Ve sonunda Nobel’i kazanan ilk kadın unvanını o elde etmişti. Nobel’i kazanmıştı ama kürsüden konuşmasına izin verilmemişti. Bu tarz kısıtlamalar hiçbir zaman için onu yıldırmaya yetmedi. Çalışmaya devam ederek profesör unvanını aldı. Bu da bir ilkti. Daha önce hiçbir kadın bunu başaramamıştı. Bununla da yetinmeyip 8 yıl sonra başka bir dalda tekrar Nobel ödülünü kazandı. İki dalda Nobel ödülü kazan tek kişi oydu. Irene’nin annesi, Marie Curie!
İşte Irene böyle bir annenin kızıydı. Bu yüzden şanslıydı. Annesi mücadeleden yılmayan bir akademik dehaydı. Bilimi zorluklar içinde aşk ile yapıyordu.
Bir röportajında ekonomik durumlarını şu şekilde açıklamıştı Marie Curie.
“2 çocukla beraber yaşamak ve bir yandan da ticari kaygı gütmeden bilimsel araştırmalar yapmak bizi ekonomik olarak oldukça yıpratmıştı.”
Maddi sorunlara rağmen bilimsel keşfi olan radyum elementinin patentini almayı reddetmiş ve patent tekliflerine ise şöyle cevap vermişti:
“Radyum bir elementtir, herkesin malıdır. Nasıl bir kişiye ait olabilir?”
Zorlukların üstünden gelmesi, ilkleri yaşaması ve buluşları ile Marie Curie’nin kadın olarak akla gelen ilk bilim insanı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak dönemin medyası onun başarılarından ziyade özel hayatını sürekli manşetlere taşımıştı.
O ise tüm bunlara şu şekilde cevap vermişti:
“İnsanlar konusunda daha az, fikirler konusunda daha çok meraklı olun.”