Yıl 1924... Cumhuriyet yeni kurulmuş.
Henüz emekleme dönemindeki Türkiye Cumhuriyeti’nin Trabzon’da spor yapan bir genci Paris Olimpiyatları’na çağrılır.
Atletizmde başarılı sonuçlar alan Süleyman Kuğu Türk Milli takımıyla olimpiyatlara katılır.
Aslen Göreleli subay bir babanın çocuğu. Bulgaristan'ın Kırcaali bölgesinde, babasının görevi nedeniyle bulunduğu sırada doğmuş.
Galatasaray Lisesi’ni bitiremeden ailesi ile Trabzon’a yerleşen Süleyman Kuğu, sırıkla atlama ile başarılı sonuçlar elde edince milli takıma çağrılır. Türkiye rekortmeni Kuğu, Olimpiyatlarda Türkiye’yi temsil etmek üzere Paris’e gider.
Olimpiyatlarda Türkiye rekorunu tekrar kırmasına rağmen, madalya şansını yakalayamaz.
Trabzon’a döndüğünde İdmanocağı’nda spor hayatına devam eder.
Bu arada Paris Olimpiyatları’ndaki yaşadıklarını, yol anılarını yazar.
Ayrıca Türkiye’deki ilk bilimsel futbol öğreti kitabı olan Asosyeşin Futbol isimli ilk teorik futbol kitabını Fransızcadan tercüme eder.
Trabzon İdmanocağı’nda başkanlık da yapan Kuğu 1999 yılında vefat ettiğinde geride ülkemizi Olimpiyatlarda temsil eden bir değerli sporcunun yaşattığı gurur ile yazdığı kitaplar Türk spor tarihinde yerini alır.
Trabzon’da atletizm ve futbol ile ilgilenen Kuğu, 1924 Yaz Olimpiyatları’na katılmak üzere gittiği Paris’teki anılarını bu kitapta toplamıştır. Kitapta dönemin spor organizasyonlarına dair önemli çıkarımlar vardır. Kitap tarihsiz olarak basılmıştır, ancak olimpiyatlardan bir yıl sonra yani 1925’te yayımlandığı kitabın önemi, dönemi itibariyle Trabzon’daki spor kültürünü yansıtması ve Türk edebiyatındaki ilk spor-anı kitaplarından olmasından kaynaklanır.
Trabzon tarihi süreç içinde sadece kültür sanat ve ticaretin merkezi olmayıp, sporun da ciddi anlamda hayat bulduğu bir şehir olmuştur.
İşte bu kentin 1924 yılında başlayan Olimpiyat macerası 2021 yılında altın madalya ile taçlanıyor.
Bu bir kentin spor tarihi için çok önemli bir dönüm noktasıdır.
Busenaz Sürmeneli Trabzon'un yetiştirdiği bir sporcu olarak 97 yıl sonra Trabzon’dan olimpiyatlara katılan bir sporcu olmayla yetinmeyip boks dalında altın madalya kazandırmasının da gururunu yaşattı ülkemize.
Aynı gururu gümüş madalya kazanan Busenaz Çakıroğlu ile de duyduk.
Evet 1903 doğumlu Süleyman Rıza Kuğu'dan, 23 yaşındaki Busenaz Sürmeneli ve 25 yaşındaki Busenaz Çakıroğlu kızlarımız 202’de bizleri altın ve gümüş olimpiyat madalyalarla mutlu ettiler.
Bu topraklarda sporcular yetişiyor.
Bu topraklarda sporcuları yetiştiren boksa ömrünü vermiş Cahit Süme gibi hocalarımız yetişiyor.
Yeter ki sahip çıkalım.
Paris’ten Tokyo’ya her yerde varız.
Üstelik zamanın her diliminde.
1924'de de,2021'de de...
O zaman ne diyelim.
Yeni madalyalar için çalışmaya devam.
Aslında bu kentte her türlü sporu yapmak için tesis ve alt yapı mevcut.
Ciddi çalışmalar sonunda da yeni madalyalar gelecektir.
Amatör spor ve sporculara önem ve destek versek daha da başarılı sonuçlar alınacaktır.
UZUNKUM VE EFSANE GERİ GELDİ
Ayasofya’nın altından henüz bugünkü yollar geçmemişken Çağlayan Gazinosu’ndan gelen Türk Müziği nağmeleri eşliğinde denize girenler çok iyi bilir Uzunkum’u.
Ganita, Kemerkaya, Moloz, Sotka, Faroz boyunca sürüp giden sahil, Faroz’dan sonra Ayasofya altından itibaren Uzunkum’la devam eder.
Kuzguni siyah kumları ile 7’den 70’e herkesin tercih ettiği Uzunkum geçmiş yılların denize girilen gözde yerlerinden biri idi.
Yol geçti, deniz dolduruldu derken Uzunkum ve plajından eser kalmadı.
Karadeniz limanlarının gözde yolcu taşıma gemisi Gülcemal’in ismini taşıyan proje ile deniz doldurma işlemi Büyükşehir Belediyesi’nce başlatıldı.
Akyazı doldurulup stadyum yapıldı.
Sahiller yoldan uzaklaşıp kayboldu.
Ne Faroz, ne Uzunkum, ne Çınaraltı ne de Akyazı sahilleri kaldı.
1938/1939’lu yıllardaki Trabzon Valisi Refik Koraltan bu şehir yüzünü denize dönmeli diyerek başlattığı proje sonucunda Uzunkum’u halkın hizmetine sokmaya çalışır.
Şehir merkezinde denize girilip rahat nefes almanın üzerinden 80 yılı aşkın zaman geçti.
Konuyla ilgili o günlerde yayın hayatında olan Yeniyol Gazetesi’nde Mustafa Fevzi bu haberi Trabzon’a yeni plaj başlığı altında verirken, kanalizasyonların aktığı, kokudan durulmayan sahillerimizde doğru dürüst denize girilecek yer bulunmadığını belirterek valinin yaptığı projenin üç yıl içinde bitirileceğini anlatıyordu.
Yeni nesil Uzunkum’u göremedi.
Ama hep derler ya “doğa kendini yeniler” diye, bir sabah baktık ki Uzunkum geriye dönmüş.
Uzunkum sahili ile ilgili şimdilerde rehabilite edilip Trabzon halkının hizmetine sunmak üzere Büyükşehir Belediyesi’nin proje geliştirdiği bilgisi, memnuniyet yarattı.
Ganita’daki planlamalar ile kamuoyu nezdinde takdir edilen Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Zorluoğlu’nun Uzunkum’da da aynı duyarlılığı göstereceğine inanıyoruz.
Evet, efsane geri döndü...
Artık Uzunkum yeniden halkla buluştu.
Trabzon Büyükşehir Belediyesi sahil düzenlemesi yaparak Uzunkum’u yeniden halkın kullanıma açacak.
Böylelikle efsane yeniden yaşayacak.
Varsın Karadeniz Ayasofya’nın sırtlarındaki Çağlayan Gazinosu’ndan yayılan tatlı nağmelerle hırçın sularını ehlîleştirmeden mahrum kalsın.
Uzunkum geri geldi ya, şimdilik bu da kârdır.
Sonra mı?
Artık sonrasında aynı yanlışı yapmayız herhalde.
Yaparsak daha da geri gelmez bilesiniz Uzunkum.
YOLCULAR YENİ DOLMUŞLARI TERCİH EDİYOR
Dolmuşta değişim yapılırken her yenilikte olduğu gibi bunda da sıkıntılı süreç yaşandı. Bunu doğal karşılamak lazım.
Biz Kartal taksinin önündeki tek kişilik koltukta iki kişi oturmuş bir neslin çocuklarıyız. Arkada üç kişi önde bir, şoför dâhil kuş serisi konserve kutusu gibi bir araçta 5 kişi olarak kucak kucağa giderken, minibüse dönüşüm sağlandığında da eleştiri ve itirazlar gelmişti.
Ama öyle oldu ki kilometre göstergesi milyonları geçen minibüsler artık bu şehrin yükünü çekemez oldu.
Geçtiğimiz yıl başlatılan dolmuştaki dönüşüm ile çok hızlı bir şekilde yürümese de her durakta hatırı sayılır biçimde görülmeye başlayan yeni modern havadar minibüsler halkın kullanımına sokuldu.
Diyelim bir durakta eski tip minibüs varsa, yolcuların önemli kısmı sırası gelse de bu arabaya binmek istemiyor.
Yeni araçları bekliyorlar.
Şimdi kimse demesin, “Bunca yıl bu şehrin kahrını çeken eski tip minibüsler.” neden artık mecbur kalınmadıkça tercih edilmiyor.
Son model araçlar dururken, kaportası çürümüş, camı tornavida ile tutturulmuş, koltukları kirden kapkara olmuş, havalandırma sistemi olmayan, çok sıcaklarda kapısı yarı açık giderek güya aracın içini serinletmeye çalışan araçlar elbette ki yenisi dururken tercih edilmez.
Vatandaş tercihinde haklı.
Ama şu elden para uzatma işi de ortadan kalkmalı artık.
Belediye otobüsleri gibi dolmuşlara da kartla binilmeli.
Bu konunun önemi pandemi döneminde daha iyi anlaşılmıştır herhalde.
Dolmuşta dönüşüm tam anlamıyla devreye girene kadar yeni ve eski araç arasındaki tercihi vatandaş haklı olarak yapacaktır.
Çünkü insan önce sağlığını, rahatını, emniyetini, sağlığını düşünür.
Sanırım bu tercih yenileşmeyi hızlandıracaktır.