Haset, “Onda var, ben de neden yok?” düşüncesini uyandırır. Bu düşünce eziklik, küçük düşmüşlük duygularını harekete geçirir. Hasetin keskin acısını yaşamaktansa, buna sebep olan kişiyi ortadan kaldırma isteği en ilkel dürtülerden biridir.

Haset etmek acı verir çünkü: İçerleme, kırgınlık, kızgınlık, öfke, hırs, intikam, nefret gibi duygular haset nedeni ile yaşanır. Sevgi, sadakat, özen, pozisyon, statü, arkadaşlık, yakınlık gibi özel ve önemli durumları, başkasının devreye girmesiyle kaybetme kaygısı kıskançlığı üretir.

Haset kendinde olmayanı veya bir başkasında olanı kaybetmeme isteğidir. Haset eksiklikle tanımlanır, yani gerçek ya da hayali bir eksiği temsil eder. Kıskançlık ise kayıp korkusu ile devreye girer.

Haset davranışı, bir başkasında olan bir özellik, varlık, mülk ya da başarının fazlasıyla arzu edilmesi ve onu elde etmek için harekete geçilmesidir.

Harekete geçmek, haset uyandıran kişiye saldırganca davranmak, onu aşağılamak, zarar vermek olduğu gibi, arzu edileni kendinde gerçekleştirmek de olabilir. Haset sevgi ve yaratıcılığa bir karşı saldırıdır.

Haset, kıskançlık ve rekabet duyguları öncelikle kıyas nedeni ile alevlenir.

Beğeni, hayranlık, takdir, özenme, imrenme, öykünme, gıpta, arzu etme, kendinde olmasını isteme gerek haset ve kıskançlık, gerekse rekabetin birincil tetikleyicisi kıyastır.

Rekabetin olumsuz yüzü kin ve intikamdır.

Hırs, kin ve intikam duyguları rekabetin susuzluğunu gideremediğinde son derece haşin ve acımasız bir yüz ortaya çıkarır; mutlaka kazanma hırsı devreye girdiğinde, kaybetme hazmedilemediğinde, rakibini alt etmek kişisel bir gurur haline dönüştüğünde, kazan/kaybet karşılaşmasında seyirci( veya toplum) karşısında kendini küçük düşmüş hissettiğinde, rekabet oyununda bel altı vuruş yaparak rakibini zayıflatmak istediğinde...

Bu örnekler ne yazık ki zamanla rol modeli haline dönüşür ve rekabette olmanın adeta tek yoluymuş gibi algılanır.

Haset ve rekabete maruz kalındığında ilişkisel saldırganlıklar da başlar; mesafe oymak, ilişki kesmek, dışlamak, dedikodu yaymak, küçük düşürmeye çalışmak, yalan ve iftira atmak, ihanet etmek, yalnız bırakmak, sevgi ve yakınlık esirgemek, alenen tenkit etmek, alay etmeye çalışmak...

Farkındalığı olan duyguların denetimi daha mümkündür. Tehlikeli olan, farkında olunmayan, bastırılmış ve bilinçaltına atılmış duyguların yol açacağı tepkilerdir. Haset, kıskançlık ve rekabet bilinçaltından geldiğinde, gerek bu duyguları yaşayan, gerekse bunlara maruz kalanlar için baş edilmesi çok zor ve tehlikeli hale dönüşür.

Sonuç olarak, ouroboros mu nedir?

Ouroboros haset ve rekabetin ikili doğasıdır. İnsan, bu yılan misali kendini yiyip bitirebileceği gibi dönüşüm, devinim, bütünleme, kendine yetme gibi özellikleri de gün yüzüne çıkarabilir.

Tabi ki o insanın Ouruboros sendromunu nasıl yaşadığına bağlı!

***

Kaynaklar: Navaro-2007, Freud-1925, Horney-1926, Pines-1988, Joffe-1969, Klein-1957, Torok-1970.