ORTADOĞU’DA KİYAMET SENARYOLARI VE TÜRKİYE

İran’ın İsrail’e gerçekleştirdiği son füze saldırıları, Orta Doğu’daki istikrarsızlığı daha da derinleştirirken Türkiye gibi bölgesel aktörler için karmaşık bir denge politikası gerektiren bir durum yaratıyor. Türkiye’nin bu gelişmeler karşısında nasıl bir tutum takınması gerektiği, hem bölgesel hem de küresel dengeleri göz önünde bulundurarak değerlendirilmelidir. Türkiye’nin, bu kritik süreçte atacağı adımlar sadece kendi ulusal çıkarlarını değil, aynı zamanda bölgenin geleceğini de şekillendirecektir.

Tarafsız ve Dengeli Diplomasi

Türkiye, İran ve İsrail ile hem ekonomik hem de diplomatik bağlara sahip bir ülke. Her ne kadar son Gazze saldırıları sebebi ile ekonomik ilişkiler kamuoyu baskısı ile zayıflamış görülüyorsa da, bu durumun uzun yıllar süreceği iddia edilemez. Her iki ülke ile de köklü ilişkileri olan Türkiye’nin, bu tür çatışmalarda kesin bir taraf seçmesi ve gelişmelere duygusal ve inanç merkezli bakması büyük riskler içerebilir. Bu yüzden Türkiye, ait olduğu kültür ve medeniyetin önceliklerini koruyup, tarafsız bir tutum sergileyerek arabuluculuk rolü üstlenmelidir. Bunu yaparken; İslam ülkeleri ile ilgili ilişkilerini ve tarihsel misyonunu azami derecede koruyarak diplomatik cambazlık yapması yarınlarımız için gerekli ve doğru olan olacaktır. Türkiye'nin tarafsız ve dengeli bir diplomasi izlemesi, bölgesel istikrarı sağlama çabalarını da destekleyebilir ve çatışmanın daha geniş bir savaşa dönüşmesini önlemek için zemin hazırlayabilir.

Arabuluculuk ve Barış Girişimleri

Türkiye, tarihsel olarak bölgedeki arabuluculuk girişimlerine öncülük etmiş bir ülke. Son füze saldırılarının ardından da Türkiye, kendisinde var olan diplomatik yeteneğini kullanarak İran ve İsrail arasında bir ara bulucu rolü üstlenebilir. Türkiye’nin Orta Doğu’daki aktif arabuluculuk girişimleri, özellikle İran’ın nükleer faaliyetleri ve İsrail’in güvenlik endişeleri konusunda iki taraf arasında müzakerelerin başlamasına zemin hazırlayabilir. Bölgede barış ve istikrarın sağlanması için diplomasi, şu anda Türkiye’nin en güçlü enstrümanı olarak ön plana çıkıyor.

Bölgesel İşbirliği ve Güvenlik Yükümlülükleri

İran-İsrail çatışmasının büyümesi, doğrudan Türkiye'nin sınır güvenliği ve bölgesel güvenlik çıkarlarını etkileyebilir. Türkiye, NATO üyesi olarak bölgesel güvenlik yükümlülüklerine sadık kalmak zorunda olsa da, İran ile olan ilişkilerini göz önünde bulundurarak dikkatli bir dengeleme politikası yürütmelidir. Türkiye, bir yandan İran’a yönelik askeri bir müdahaleyi önlemeye çalışırken, diğer yandan İsrail’in güvenlik endişelerini de göz ardı etmemelidir. Bu bağlamda, Türkiye’nin Körfez ülkeleri ve diğer bölgesel güçlerle işbirliğine gitmesi, ortak güvenlik mekanizmaları oluşturulması açısından önemli olabilir.

Ekonomik Çıkarlar ve Enerji Güvenliği

İran ve İsrail arasındaki çatışmanın büyümesi, özellikle enerji güvenliği açısından Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. İran, dünya petrol arzında önemli bir rol oynarken, Hürmüz Boğazı üzerinden yapılan petrol ticareti bölgesel çatışmalarla tehlikeye girebilir. Türkiye’nin, hem İran ile olan enerji ticaretini sürdürme hem de enerji güvenliğini koruma amacıyla bu çatışmaların tırmanmasını önleyecek diplomatik adımlar atması gerekmektedir. Türkiye’nin enerji güvenliği açısından alternatif tedarik yollarını geliştirmesi ve bölgesel krizlerin enerji piyasasına olası etkilerini minimize etmek için proaktif politikalar geliştirmesi gereklidir.

İnsani Diplomasi ve Göç Krizine Hazırlık

Bölgedeki herhangi bir büyük çaplı çatışma, insani krizleri de beraberinde getirecektir. Suriye iç savaşı, Türkiye’nin hâlâ önemli bir mülteci akını ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor. İran-İsrail geriliminin sıcak bir çatışmaya dönüşmesi, bölgede yeni bir göç dalgasını tetikleyebilir. Bu durum, Türkiye’nin sınır güvenliği ve mülteci politikalarını yeniden gözden geçirmesini gerektirebilir. Türkiye, insani yardımlar konusunda liderlik ederek uluslararası toplumu harekete geçirebilir ve mülteci krizlerinin yönetilmesinde kritik bir rol oynayabilir.

   Türkiye dengesiz ve karmaşık mülteci istilası ile zaten sıkıntılı durumlar yaşamaktadır. İnsanı boyayla boyanarak Türkiye’nin sınırları her gelenin geçebileceği durumda bırakılmamalıdır. Bilinmelidir ki; bundan sonraki süreçte Türkiye’nin en önemli beka meselesi Ortadoğu’daki yeni nüfus hareketleri olacaktır. Şunu da altını çizerek söylemeliyiz ki; Türk devleti istemedikten sonra sınırlarından bir tek mayın eşeği bile geçemez!

NATO ve Batı İle İlişkiler: Dengeyi Koruma

Türkiye, NATO’nun önemli bir üyesi olarak Batı ittifakına karşı olan yükümlülüklerini de göz önünde bulundurmak zorundadır. Ukrayna-Rusya savaşında olduğu gibi; batı ittifakının hassasiyetlerini de göz önünde bulundurarak Türkiye bu anlaşmazlıklarda mutlaka dengeleyici bir rol oynamalıdır, Özellikle ABD’nin İsrail’e olan desteği ve İran’a karşı sert tutumu, Türkiye’nin bu ittifakta nasıl bir pozisyon alması gerektiğini belirlemede etkili olacaktır. Türkiye, Batı ile olan ilişkilerini zayıflatmadan İran’la diplomatik kanalları açık tutmalı ve bölgesel barışa katkı sunacak stratejiler geliştirmelidir. Aynı zamanda, Batı ittifakının İran’a yönelik olası sert hamlelerinde dengeleyici bir rol üstlenmek, Türkiye’nin stratejik konumunu güçlendirebilir.

Sonuç

İran’ın İsrail’e yönelik son füze saldırıları, Orta Doğu’da yeni bir kıyamet senaryosunu tetikleyebilecek kadar büyük bir gerginlik yaratmış durumda. Türkiye, bu süreçte diplomatik yeteneklerini kullanarak, tarafsız bir arabuluculuk rolü üstlenmeli, bölgesel işbirliğini güçlendirmeli ve insani krizlere karşı hazırlıklı olmalıdır. Türkiye’nin dengeleyici ve barışa yönelik politikaları, hem kendi milli çıkarlarını koruma, hem de Orta Doğu’daki istikrarsızlığın önüne geçme açısından kritik önem taşımaktadır.

   Son olarak Türkiye’nin iyi niyetli bütün bu arabuluculuk politikaları geliştirmesine rağmen, ABD’nın etrafımızda bir kuşatma ağı kurması, Batı Trakya, Ege adaları ve güney Kıbrıs’ta askeri üsler kurarak hazırlıklarını tamamlamış olması Türkiye açısından çok ama çok düşündürücüdür! Bunu asla gözden kaçırmamalıyız,