ÖRGÜT HER SIKIŞTIĞINDA!

            PKK terör örgütü kahraman TSK’nın karşısında ne zaman sıkışırsa, canını kurtarmak için “mola” isteme numarasını yeniden ve tekraren uygulamaya koydu. Daha önce her sıkıştığında defalarca başvurduğu “hinliğe” yeniden başvurarak bu sefer “kimyasal mola” numarasını gündeme getirerek; her zamanki gibi, kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin amansız ve ısrarlı operasyonlarına karşı, derlenip, toparlanmak için zaman kazanmak istiyor. TSK’nın içinde bir zamanlar cirit atan FETÖ’cü işbirlikçileri ile hemen her istedikleri numarayı çevirebilen bu alçakların, TSK’nın bünyesinden kendi niyetlerinin taşörenleri pisliklerin temizlendiğinden herhalde henüz haberleri yok. Varsa da, Nasrettin hoca misali; “ya tutarsa” niyetiyle, sıkıştıkları mağaralardan canlarını kurtarmanın planlarını yapıyorlar. Ama ne mümkün!

Bu büyük milletin kahraman evlatlarına karşı yaptığınız acımasız katliam ve ihanetlerin bedelini fazlasıyla ödeyeceksiniz. Hem şimdi sizi TSK’nın elinden kurtaracak, son darbeyi vurmak üzereyken TSK’yı durduracak hain FETÖ alçağınızın da sözü geçmez olmuş. Size, helikopterleri ile yiyecek atıp, tırlarla silah taşıyan sahte kabadayı Amerikalılarınız da yanınıza gelemiyor. Şunu da bilin ki; eninde-sonunda, cehenneme yakıt olmak için yok olup gideceksiniz, TSK’nın karşısında başka da bir şansınız yoktur.

            Bu konunun önemli bir yönü daha var, o da şudur; “Türk Tabipler Birliği” başkanı Şebnem Korur Fincancı “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) kimyasal silah kullandığı iddiasının soruşturulması gerektiği “ yönünde bir demeç verdi. Ardından da, şiddetli toplumsal tepkiler üzerine; “Ben TSK, kimyasal silah kullandı demedim, araştırılsın dedim”  diyerek, büyük bir aymazlıkla; ekmeğini yediği bu milletin ordusuna dil uzatabilmiştir. Ama “ben öyle demedim” şarkıları artık çok bayatlamış olacak ki önce gözaltına alındı, sorgulandı ve sonunda, teröre destek suçundan tutuklandı. Şimdiye kadar FETÖ alçağının üzerinden isteklerini hayata geçiren katil sürülerinin örgütü, anlaşılan odur ki, bu kanal kapatılınca kendisine yeni bir yandaş olarak TTB bulmuştur. Yoksa mensubu olduğu şerefli bir milletin kahraman ordusuna TTB başkanının iftira atması, mümkün müdür! Hem TTB başkanının görevi bu mudur? Seçim sathı mahalline girilen bir ortamda söylenen her lafın bir bedelinin olduğu düşünülmeden her zamanki alışkanlıklarının sonucu ve “kaşınan koyun çobanın değneğine sürünür” misali, kendi kazdığı kuyuya kendini düşürdü! Tabelalarında “sivil toplum örgütü” oldukları yazılı olduğu halde,  görevleri dışında her türlü siyasi çalışma yapmayı marifet zenneden, “sağda ve solda” faaliyet yürüten bütün sivil toplum örgütlerinin “kuruluş amaçları dışında” hareket ettikleri, ikinci bir çalışma ajandalarının olduğu, bu örnekten de anlaşıldığı gibi artık ayan-beyan bir kere daha ortaya çıkmıştır. Bir delinin yedi köye zararı vardır sözünün gerçek olduğunu bir kere daha anlamış ve görmüş olduk. Hiç kimse bunu, seçime giderken iktidarın özgürlükler üzerinde bir baskısıdır diye tanımlamasın! Bu alçak, kirli ve hain numaralarla bu millet çok zaman kaybetti, çok bedeller ödedi. Canını dişine takarak; dünyanın bütün gizli ve kirli güçleri ile mücadele eden bir orduya, onun sayesinde oturduğun lüks koltuklardan göz göre göre iftira atacaksın, sonra da yandaşlarının bütün imkânlarını kullanarak “vaveyla” koparacaksın! Bu sahte özgürlük çığırtkanlıklarından kurtulmanın tam da zamanıdır. Bu hain zihniyet hukuk önünde hesap vermeli ve mümkünse en ağır ceza ile cezalandırılmalıdır. “İşid” kanlı katillerinin askerlerimizi diri diri yakıp yayınladıkları videolara bu hanımefendi ses çıkarmadı, Doğu Türkistan’da Çinli alçakların soydaşlarımızın evlerine gözlemci olarak yerleştirilmelerine bu kişi yine ses çıkarmadı. Karabağ’da insanlarımızı katledip, vatanlarını işgal edenlere karşı ses yok. Ama Türk Silahlı Kuvvetleri’ne iftira serbest! Bunu asla kabul etmiyoruz!  Sahte barış naraları sürecinde kaybedilen her saatin, ihanet yuvalarının tahkimatı için kullanıldığını asla unutmamalıyız. Şu ya da bu kazanım adına, bu kanlı katillerin ve dahi izdüşümlerinin uzatacakları sahte dostluk ellerini sıkmak yerine, kırmak gerektiğini, acı bedeller ödeyen bu milletin her dönemki yöneticileri bilmeli, yapılan hatalardan ders alınmalı ve unutmamalıdırlar! Muhalefet partileri de; bu alçak zihniyete; seçim öncesi özgürlükler üzerinde baskılar artıyor anlayışıyla yaklaşıp, iktidara karşı olmak adına sahip çıkarak, bu kirli tuzağa düşmemelidirler! Bu sosyal parazitlerden, bu özgürlük havarilerinden ve onların sebep olduğu gereksiz ağırlıklardan acilen kurtulmalıdırlar. Bu aymazlığın, hainliğin, şımarıklığın; özgürlüklerle, hak, hukuk ve de adalet ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur.

            Şunu da bilmeliyiz ki; vatanseverliklerinden asla şüphe duyamayacağımız kadar Türk vatana, Türk bayrağına, mukaddesatımıza bağlı ve Kürt diye adlandırılan vatandaşlarımız ile bizim asla bir problemimiz yoktur ve yarınlarda da olmayacaktır. Esas problem Kürt vatandaşlarımızı temsil ettiği iddiasında bulunan, emperyalizmin paralı askerleri rolünü çok iyi beceren ve çoğu da aslen Kürt olmayıp Ermeni asıllı olan siyasi ve bölücü işbirlikçilerdir. Bizi birbirimize düşürerek, aradan siyasal getirim kazanacaklarını zanneden, dâhili ve harici düşmanlarımız bilirler ki; bu millet dostlarına karşı Yunusça, düşmanlarına karşı Kürşat gibi olmasını çok iyi bilmiştir ve de bilecektir.

Hodri meydan! Çakallar gibi kaçıp saklanmak yok, size mola da yok artık!

Sonunuz geldi! Yemezler artık ey hainler ve onların işbirlikçileri; her gün 5’er, 10 ’ar geberip gitmektesiniz! Cehenneme yakıt olarak, düşün bu milletin yakasından!