Her şeyden önce içtenlikli, doğru, dürüst, namuslu, ahlaklı olmalı.

Kullandığı dili-dilleri, ihtiyaç duyduğu bilgiyi, düşünceyi, aktaracağı olayı, öyküyü, kişiyi, karakteri çok iyi bilmeli, tahlil edip araştırmalı, eksiklerini, yanlışlarını, doğru ve güzel yanlarını tek tek ortaya koymalı; eksiklerin nasıl tamamlanacağını, yanlışların nasıl düzeltileceğini bir bir anlatmalı; önyargılarından mutlaka kurtulmalı…

Onurlu gazeteci, sanatçı, bilim insanı analitik-çözümleyici düşünceye sahip olmalı. Hiçbir bilgiyi, düşünceyi “ezberinden” okumamalı; hiçbir olaya önyargıyla yaklaşmamalı…

Onurlu gazeteci, yazar, sanatçı, bilim insanı. kendine, halkına, insanlığa karşı sorumluluğunu unutmamalı, zamana karşı tanıklık etmeli. Çıkar ilişkileri içerisinde sahip olduğu değerleri kirletmemeli, onurunu korumalı…

Sermayenin, patronun, siyasetin ya da herhangi bir kurumun aracı, oyuncağı olmamalı. Eğriye eğri, doğruya doğru, yanlışa yanlış, yalana yalan diyebilmeli. Gerçeği çarpıtmadan, saptırmadan söyleyebilmeli. Aynanın karşısına geçtiğinde yüzüne bakabilmeli, kendinden utanmamalı, içinden bir şeyler koparak yüreğini kanatmamalı, kendine saygı duymalı.

Tarihini mutlaka öğrenmeli, bilmeli, yanlışlarla dolu olsa bile değer vermeli; yüzleşebilmeli, hakaretamiz, aşağılayıcı, yalan ve iftiralara itibar etmemeli; hele “tarihçiyim” deyip bilim dünyasında kabul görmemiş, kaynak gösterilip yapıtlarından alıntı yapılmamış “şarlatanlara” asla pirim vermemeli. Herkese yetecek “bilim mutfağından” beslenmeli.

Eleştiri adına yalana, iftiraya, karalamaya, çamur atmaya, küfre varacak ifadelere yer vererek saldıranlara, insani değerleri ve erdemleri görmezden gelerek çiğneyenlere, binlerce yıllık insani kazanımları hiçe sayanlara, insanlık onurunu çiğneyenlere, “evrensel ahlaka sığmayanlara” asla iltifat etmemeli… Bilimce hak etmeyeni göklere çıkarmamalı…

Hayatı pahasına da olsa “insanlığın temel hak ve özgürlüklerinden” ödün vermemeli, “herkese lazım olan” hukuk ve adaletten asla şaşmamalı. Vicdanları kanatacak, yüz kızartacak çıkar ilişkilerine girip altında ezilmemeli.

Doğru bildiği yolda derinlik kazanmalı. (Doğru yol, akılcılık, bilim, sanat, hukuk, teknoloji, sanayileşme, tarım, insanları sevme, sayma, değer vermedir.) İnsanın ihtiyacını karşılayan her üretime katkı verebilmeli.

Araştıran insan acele etmemeli: Sessiz, sakin, öfkesine hakim olarak düşünmeli, sinirlerine yenik düşmemeli, çok yönlü bir biçimde incelemeli, herkesten çok öğrenmeli, bilmeli, aklın ve bilginin sınırlarını zorlamalı, öğrendiği, bildiği gerçekleri alıştıra alıştıra, kimilerini de “şoklarcasına”, korkusuzca yazmalı, söylemeli. Rüyayı “gerçek” diye yutturmamalı…

Araştırmasını, çok yönlü bir biçimde yapabilmeli. Sonuç ekonomik, sosyal, kültürel, sanatsal, dinsel, hukuksal, haklar ve özgürlükler yönünden tutarlı olmalı. Okuyanı, dinleyeni aydınlatmalı, yanlış döşenmiş taşların düzeltilmesine yardımcı olmalı. Bu yolda can veren gazeteci, yazar, sanatçı, düşünür ve bilim insanları olduğunu bilmeli. Orta Çağ’dan günümüze, bu insanların katilinin siyaset ve din olduğunu bir an bile aklından çıkarmamalı.

Engizisyonlar, ateşlerde yakılanlar, giyotinlerde, darağaçlarında can verenler, zindanlarda çürütülenler, insanlık gelişim tarihini yazanlar unutulmamalı. O insanlar olmasaydı duvarlar nasıl yıkılacak, o insanlar olmasaydı “karanlıklar aydınlığa nasıl çıkacaktı?” Buluşlar onlar sayesinde oldu, keşifler onlar sayesinde yapıldı, bilim, teknoloji onlar sayesinde gelişti. Bugün insanlık ulaştığı yeri, “aykırı, geleneğe, toplumsal alışkanlıklara ve önyargılara boyun eğmeyen, direnen ve karşı koyan insanların düşüncelerine, bilgilerine, cesaretlerine, yiğitçe ve onurlu mücadelelerine borçludur.”

Bugün bir miktar özgürlük varsa Türkiye onu, sokak ortasında öldürülen, zindanlarda çürütülen gazetecilere, düşünceleri ve insanlık onuru için darağaçlarında can veren yiğit insanlara borçludur. Bugün Türkiye’de bir miktar özgürlük varsa bunu, hala katili-katilleri yakalanamayan onurlarıyla öldürülen Muammer Aksoylara, Bahriye Üçoklara, Ahmet Taner Kışlalılara, Uğur Mumculara, Necip Haplemitoğullarına, / Hırant Dinklere, Deniz Gezmişlere borçludur.

Devlet, sınırları içinde yaşayan tüm yurttaşlarının, diline, dinine, mezhebine, siyasi kanaatine bakmadan, can, mal güvenliğinden, özlük haklarından, özgürlüklerinden ve insanlık onurundan sorumludur. Bunun için devlet adil olmak zorundadır; can, mal güvenliğini, hukukun üstünlüğünü ve adaletin ilkelerini uygulamak zorundadır.  

İnsanların özgür doğma, özgür büyüme, özgür gelişme ve onurlu yetişme hakları devletin varlık nedenidir.

Sevgiyle, esenlikle kalınız…