“Oku” emriyle başlayan ve insanlığa huzur veren yüce kitap, sen nelere kadirsin. Bizlere yaşama sevinci kazandırmanın yanında, insanı insan yapan, o insanın Allah’ın yarattığı en yüce varlık olduğunu da- bize- öğreten Tanrısal eser…
Yüce yaratanın insanlığa en büyük lütfu… Okumanın bizlere kazandırdığı huzuru, mutluluğu, rahatlığı acaba hangi gıda kazandırabilir. Hangi meyve o lezzeti, o ruh sağlığını verebilir. Bu anlayışı benliğinde özümseyebilenlerin yüzüne bakınız. Önce kendisiyle, sonra toplumla ne kadar barışık. Gözleri ışıl ışıl… “Ben ayrıcalıklıyım der” gibi... Farklılıklar açıkça kendini gösterir.
Hayatım boyunca bilim adamlarının söyleşilerine tutkunum. Hele o bilim adamı 657 sayılı yasaya bağlı değilse, bir de yapısında fanatizm yoksa değme keyfime… Televizyonlardaki o vıcık vıcık söyleşilerden - oldum olası –nefret ederim. Çoğu kez bazı konferanslarımdan, programlarımdan sonra da kendimi sorguya çekerim: Şu örneği orada değil de, şurada niçin vermedin? O fıkra oraya oturmadı, gibi.
Bunları düşünen konuşmacılar toplumun saygınlığını kazanır. Böyle konuşmacılar ayakta alkışlanır. Hiç unutmam: Orhan Şaik GÖKYAY’ın İstanbul’da Çiçek Pasajı’nda bir konferansı vardı. Yanılmıyorsam 60’lı yılların başıydı. En önde oturuyor, not tutmaya çalışıyordum. Bizim kuşak bir özelliğe sahip: Çok çabuk yazarız. Ama yazdıklarımızı bizden başkası okuyamaz. İşte böyle bir yazı. Konferans sonunda yanıma gelen büyük şair, nereli olduğumu ve mesleğimi sordu. Beşikdüzülü olduğumu söyleyince duygulandı. Ağlamaklı oldu. “Bu Vatan Kimin” adlı şiiri ben Beşikdüzü’nde, Köy Enstitüsü’nün misafirhanesinde yazdım, dedi. Bu vesile ile tarihi bir olayı da öğrenmiş oldum.
Okuma… Her akşam 1-2 saat kitap okuma… Hayata bağlanış. Yaşama direniş… Hiç denediniz mi bilmiyorum. Uyku tutmayınca gece kalkıp birkaç saat kitap okuma. Deneyiniz, artıları sizin eksileri varsa bana veriniz.
Okuma tutkusu acaba irsi midir? Benim iki kızlarımda da var bu tutku. Hele büyük kızım Gülay bir başka. Bulur, buluşturur, yeni yayınlanan bir kitabı alır okuyunca da –mutlaka- bana gönderir. Bana gelen kitapları bitirmeden uyuma şansım zaten yok.
“Okumanın yaşı yoktur” diyenlere katılıyorum. Siyasi nedenlerle üniversiteyi bitiremeyen biricik kızım Gülay, üç çocuk annesi olduktan sonra iki tane üniversite bitirdi. Şu anda iyi bir konuşmacı. Babasını bile geçti!
Son günlerde elimden düşürmediğim bir kitap var. Amerikalı Psikoloji Profesörü Arnod LUDVİG’in yazdığı King Muntan adlı eser. Tüm okuyucularıma tavsiye ederim.
Bu kitap yakın tarihin devlet adamlarının yaptıklarına bakarak puanlar veriyor. Hitler, Çorçil, Lenin, Rozvet, Mao ve niceleri… Bir heyet tarafından verilen puanlar çok ilginç. Mao ve Rozvet 30 puan alıyor. Lenin 28 puan alıyor. Amerika’nın kurucusuna da çok düşük puan veriyorlar. Atatürk’e verilen puan 32. Bu puanlamaya göre Atatürk “ VİSiONAR” unvanına layık görünüyor. 20. Yüzyılın en etkili devlet adamı unvanı…
Gelecek sayıda devam edeceğim, saygılarımla...