OKTAY VURAL SÖYLEŞİ
Cesaretiniz varsa anlaştığınız çözüm sürecini açıklayın
Partisinin Trabzon İl Kongresi’ne katılan MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Türkiye'nin çok kritik bir süreçten geçtiğini ve devlet kurumlarının çökertildiğini belirterek iktidara çarpıcı bir çağrı yapıyor. “Eğer cesaretiniz varsa anlaştığınız ve7Haziran'dan sonra ortaya koyacağınız çözüm sürecinin sonucunun ne olduğunu seçim öncesi bir açıklayın da millet görsün. Size sandıkta öyle oy versin”
Türkiye 7 Haziran seçimlerine doğru artık yol almaya başlarken, siyasi atmosfer de her geçen gün yükseliyor. Partilerde milletvekili aday adayları geçidi başlarken, Türkiye Cumhuriyeti’nin en kritik seçim dönemini yaşayacağı her haliyle belli oluyor. AK Parti iktidarı “Bize yeterli çoğunluğu verin ki Anayasa değişikliğini tek başına yapalım”?diyerek seçmene seslenirken, rotanın 'BAŞKANLIK SİSTEMİ' olduğunu artık bilmeyen yok. Ama karşı tarafta muhalefet var. Özellikle MHP Türkiye'nin bölünme eşiğine getirildiğini, devletin kurumlarının çökertildiğini iddia ederek 'BU SEÇİM TÜRKİYE CUMHURİYETİ İÇİN KADER SEÇİMİ' çağrısı yapıyor. Geçtiğimiz günlerde partisinin Trabzon İl Kongresi’ne katılmak için Trabzon'a gelen MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural ile bu noktada Türkiye gündemini ve yaklaşan seçimleri konuştuk. Vural sorularımıza çarpıcı cevaplar verdi. İşte o sorular ve cevapları.
Geçtiğimiz günlerde Başbakan Davutoğlu’na 'yüreğin yetiyorsa Kobani’ye Trabzon’dan selam yolla' dediniz. Neden böyle bir mesaj?
Trabzon bu vatana, bu millete, bu toprağa bağlılığı çok fazla olan bir şehir. Trabzon sadece Trabzon’da değil, her yerde. Trabzon mert ve dürüst insanların olduğu bir yer. İkirciklikleri sevmez. Orada başka burada başkadan hoşlanmaz. Sizde bir laf var ya ‘Bize her yer Trabzon.’ Yani her yer Trabzon, her yer vatan. Kobani bize Trabzon değil.. Kalkıp Kobani’ye selam gönderiyorsun. PKK’ya selam gönderiyorsun. Buraya kongreye geldiklerinde Kobani’ye selam gönderdiler mi? Hayır. Söyleyemezler. Çünkü burası Trabzon..
Yeni dönemde daha çok vatandaş gitmeli, elimizden geldiğince medyayı etkin kullanmalıyız. Çünkü bizde yandaş medya var, candaş medya var. Havuz medyası var. Bütün bunlar içinde ne ölçüde yer alacağız doğrusu bilmiyorum. Bir milliyetçi olarak biz milletimizi güçlendirmek istiyorsak, milletimizi de ailemizi de güçlendirmemiz lazım. Trabzon’da 2000 nüfus sayımında 975 bin olan nüfus sayısı şimdi 758 bin. Nereye gitti bu nüfus. Bizim Trabzon ailesini doyurmamız, güçlendirmemiz lazım. Dolayısıyla vatandaşın ekonomik beklentilerini karşılayacak projelerimizi de anlatmamız gerekiyor.
Bu seçimler için kader seçimi diyorsunuz. Fakat anketlerde farklı sonuç çıkmayacak gibi?
Anketlerin bir çoğunda maniplasyon yapılıyor. 30 Mart seçimlerini dikkate aldığımız zaman Türkiye’de iradeyi değiştirme konusunda bir eğilim olduğunu gözlemledik. Öncelikle şunu düşünmemiz lazım. Türkiye nereye gidiyor. 7 Haziran’dan sonra ne olacak. Türkiye’de siyasi, ekonomik istikrar yok. Türkiye’de 90 yıllık parlamenter tecrübesi varken, birden bire bir sistem tartışmaları içine düştük. Bu bir siyasi istikrarsızlık göstergesidir. Kafalar karışık.
Cumhurbaşkanı doğrudan doğruya siyasetin içinde. Anayasa rafa kaldırılmış. Resmen anayasal suç işleniyor. Başbakan ve bakanlar kurulunun ifadeleri ile cumhurbaşkanının ifadeleri arasındaki çelişkiler. Ekonomik kurumlarımızın hali ortada. Dolayısıyla ben 7 Haziran seçimlerinde Türkiye’de bu durumu biraz dahadengeleyecek bir siyasal sonuç bekliyorum. Ve buna Türkiye’nin ihtiyacı var.
Çözüm süreci için ne diyorsunuz?
Türkiye çözüm süreci içinde deniliyor. Peki çözüm nedir. 7 Haziran’dan sonra ne olacak açıklanmıyor. İpin ucunu birileri almış İmralı’da, onlar bizi yönetiyor. Oyunuzu verin ama çözümün ne olduğunu neden söylemiyorsunuz vatandaşlara. Ben de diyorum ki Trabzonlunun ya da Türkiyelinin bunlar söylendiği zaman 'yok ya yeter bu kadar da olmaz' diyeceğinden korkuyorlar. Bu nedenle alıştıra alıştıra yapıyorlar.
Öyle kanunlar çıktı ki adeta diktatörlüğe geçiş yasaları. Hepimizi makul şüpheli yapabilirler. Hepimizin mallarına el koyabilirler. İstedikleri zaman vali bizi gözaltına alabilecek. Yani korku tehdit sindirme. İnsan olarak hürriyetlerimizi ortadan kaldırmaya yönelik çok ciddi tehditlerle karşı karşıyayız. Çıkarılan yasalar maalesef diktatörlüğü meşrulaştıran girişimler. Bu seçimler demokratik hukuk devleti kalmak açısından da çok önemli bir seçim. Vatandaşımız bu konuda bir karar vermeli. Çünkü vatandaşsak bu vatanın kıymetini artık bilmek lazım.
Türkiye’nin bu sürecine bakılınca MHP neden çekim merkezi olamıyor?
Bu siyaset tüm bunların üstünü örtmek için kılıf kullanıyor. Gidiyor 16 Türk devletinin askerleri ile fotoğraf çektiriyor. Ya sen ayaklar altına aldım milliyetçiliği diyorsun, Türk demeyenleri akil adam yapıyorsun, Türk milleti kavrayıcı değildir diyorsun. Görünürde taktik olarak bunları malzeme olarak kullanıyorlar. Dolayısıyla bakıldığı zaman hem milli hem maddi hem inanç hortumculuğu var. Yaptıklarının üzerini örtmek için görünürde al bayrak diyor, biz şöyle Türk devletleriyle bağdaşacağız diyerek yaptıklarının üstünü örtmeye çalışıyor. Ve onların algı oluşturmada gayet başarılı olduklarını ifade etmek isterim. Bunu anlatmamız lazım. Bunu anlatmak için de kitle iletişim stratejisine ihtiyaç var. Bu konuda düşüncelerimizi vatandaşlara çok fazla iletemediğimizi ifade etmem gerekir.
Cumhurbaşkanı’nın siyaset yapması, denge unsuru olmaması, kurumların ahenkli çalışmasının sağlanması gerekirken kurumlar arası düşmanlık oluşturuluyor. Bir takım gelişmeler karşısında endişelerimizi ileteceğimiz hiçbir makam yok. Medya üzerinde baskılar var. Dolayısıyla böyle bakılınca temel yapı, Türk demokrasisi ve hukuk devleti özellikleri açısından da kritik bir dönemde. Ekonomik açıdan da ciddi belirsizliklerimiz var. Bir taraftan Merkez Bankası tartışmaları. Türkiye’yi yönetenler tarafından müdahaleler var. Kimin lehine çalışıyor. Petrol fiyatları düşüyor hiç olmazsa maliyetimiz azalacak derken döviz yükseliyor. Vatandaş gırtlağına kadar borçlanmış vaziyette. Gelir politikası da olmayınca vatandaş borcunu ödeyemiyor. Bu yönleriyle tarihi bir oy kullanılacak diye düşünüyorum.
Bölünme eşiğine kadar geldiğimizi ifade ediyorsunuz? İş bu noktaya kadar gelmişken önü kesilebilir mi?
Kesilir tabi. Vatandaşın oy verdiği devletin kendisi bunu yapıyor. Devlet duracağı yeri bildiği zaman bunlar da olmaz zaten. Yol veren devletin yöneticileri. Otoriteyi sağlayamayan onlar. Mahkemeler, asayiş birlikleri kuruyorlar. Kredibilite veriyorlar. Tüm bunlar olurken sanmayın ki birilerinin gücü sayesinde olmuştur. Hayır devleti yönetenlerin acziyetinden olmuştur. Devlet dur diyebileceği noktayı ifade eder de bu gücünü kullanırsa bu işin gidişatı önlenmiş olur. Bunu Doğu ve Güneydoğu’daki insanlar da söylüyor. Evet biz çözüm istiyoruz ama PKK devleti olsun istemiyoruz. Olağanüstü hal kalksın dedik ama PKK olağanüstü hal yapıyor. Yol kontrolleri olmasın diyorduk şimdi PKK bize kimlik kontrolü yapıyor deniyor. Vatandaş devletini arıyor orada. Fiili olarak orada kurtarılmış bölge oluşması doğrudan doğruya bir güçten kaynaklanmıyor. Aksine devletin gücünü kullanmamasından kaynaklanıyor.
Devlet kurumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kurumlarımızın hepsi elden gidiyor. Bir devleti çökertmek devletin kurumlarını çökertmektir. Trabzon’da yaşayan bir vatandaş devletin hangi kurumuna güvenebilir ve kendini güvende hissedebilir. Polise gittin. Ak polis, paralel polis kim olduğu belli değil. Polislerin bir kısmı atılıyor bunlar paralel deniyor. Bir kısmı sürülüyor. Polis teşkilatına güven kalmadı. Polis teşkilatını yöneten tecrübeli insanların hepsi atılıyor sürülüyor. Şimdi bilgi tecrübe birikim gidiyor. TSK zaten Ergenekon, Balyoz derken suç örgütü haline dönüştürüldü. Asker aileleri bile ben asker ailesiyim demekten çekinir hale geldi. Vatandaş yargının neresine güvenecek. Eskiden işe alınması için hamiline kart yakınımdır diye kartları dolaşırdı. Şimdi hamiline davacı yakınımdır ilgilenin dönemi başlayacak. Yargı bu noktaya geldi. Yargıtay’a hakimlere güven kaybı oldu.
Anayasa Mahkemesi paralelci oldu. Gerçi paralelse de onların paraleli benim paralelim değil.. Türkiye’de devletin kurumları felç ediliyor. Felç edilirken de gücü elinde olanlara sınırsız yetkiler veriliyor. Kurumlar gidince devlet dediğiniz mekanizma gider. Doğru ve Güneydoğu’da kurumlar gitti. Adamlar baya istinat mahkemeleri kurmuşlar. Buraya gideceksiniz deyip, vergi topluyorlar. Orada devlet yok. Sen ne dersen de. Ne yaparsan yap. Kongrelerimizde Diyarbakır batmanda ay yıldızlı bayrak var diyor. Oradakilerin ay yıldızlı bayrakla problemi yok ki. Problemi olan da PKK ile görüşen de sensin.
Bu saatten sonra Güneydoğu’da bugünkü tablo aşılabilir mi?
Tabi çok rahatlıkla olur. Elinde silah olan terörü bir araç olarak kullanıyor. Aman analar ağlamasın, aman bir şey oldu. Hemen tavizi verelim. Bu anlayışla devlet yönetilmez. Çünkü karşımızda Marksist Lenist bölücü bir terör örgütü vardır. Din düşmanı bu örgütü yönetenler aslında Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan insanların anlayışlarına aykırıdır ama fiili olarak onu muhatap aldıkları için bezmiş insanlar. Devletin bu konuda duracağı yeri söylemesi gerekir. Bu safhadan sonra terör ve şiddeti bir araç olarak kullanırsa oradaki halk da yeter der. Duvarlar örerek bir devlet yönetilmez. En önemli sorun devleti yönetenlerin siyasi muhatap olarak bir terör örgütünü ele alması ve terör örgütünün siyasi amaçlarını meşrulaştırması. Terör örgütü açık bir şekilde 4 parçalı konfederal bir Kürdistan oluşturmak istiyor. Meselenin özü budur.
Çözüm sürecini İmralı'nın yönettiğini iddia ediyorsunuz. Neden?
Türkiye maalesef adım adım ihanete uğramıştır. Bu süreçleri çok iyi hatırlayan ve takip eden birisiyim. Dönemin başbakanı süreç silahların bırakılmasıyla başlar demişti. Ondan sonra süreci devam ettirdiler. Silahlarıyla birlikte çıksın dediler, silahları ile çıkmadılar. Silahlarını gömsün dediler, gömmediler. Silahlı PKK varlığını kabul ettiler ve maalesef Türkiye Cumhuriyeti devleti PKK’yı muhatap aldığından artık yabancı ülkelere gidip PKK terör örgütüyle mücadele etmemiz gerekir diyemez. Irak’ta Kobani’de sivil halk çıktı YPG, PKK, PYD varlığı vardı. PKK ve PYD varlığı için kendi vatan topraklarından peşmergelerin oraya destek olmasını, Amerikan’ın oraya silah vermesini sağladı. Ve orada PKK’nın egemenliğinin uluslararası meşrutiyetini de sağlamış oldu. Ateş olsalar cürümleri kadar yer yakarlar. Bunu yapan onlar değil, devletin zafiyeti. Adam zaten ‘Ben İmralı’da devleti yönetecek noktaya gelmişim. Burada daha güçlüyüm’ diyor.
TSK'nin doğudaki güvenlik zafiyetleri karşısında suskunluğunu neye bağlıyorsunuz?
Çözümün koşularını bilmiyoruz diyen bir TSK var ama diğer taraftan da çözümün devam etmesini istiyoruz diyorlar. Anayasa’da size verilmiş görevler var. Bu görevleri yerine getirmemeniz bir anayasa suçu teşkil eder. Milli Güvenlik Kurulu üyesi herkesin Türkiye’nin bekasını önceliğine alarak davranması lazım. Orada oturup fikir yürütüyorlar. TSK’yı iç güvenlikten alacaksınız. Jandarmayı siyasetin parçası haline getireceksiniz. Ergenekon, Balyoz davalarıyla TSK’nın üzerinde baskılar oluşturulmuş bir yapı. TSK da bu gidişat konusunda nereye gideceği konusunda görüş ve düşüncelerini açıklamalıdır. Genelkurmay Başkanı Türkiye bölünmeye giderse gereğini yaparız diyor, e gidiyor zaten. Kimse kanunsuz iş yapmasın diyoruz. Ama devletin bekası yönünde gereken kurumların kanundan aldıkları yetkileri millet için kullanması ve uyarılarını yapması gerekiyor.
Türk toplumunu,Türk seçmenini duyarlılık ve duyarsızlık noktasında nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Ben o duyarlılığın olduğunu düşünüyorum. Var ama uyandırmıyorlar. Özerkliği açıklayın diyoruz açıklamıyorlar. Açıklasalar o insanlar bir anda ayaklanır. Ben mayanın sağlam olduğunu düşünüyorum. Ama bir algı oluşturuyorlar. Yoksa bunlara izin verdiklerinden değil. Daha güçleniyoruz diyorlar. Bakın bölündük mü diyorlar. Tarihi sürece bakınca özerklik verdiğimiz Prens Aleksandr’a Bulgaristan gitti. Doğu Rumeli gitti. Eflak Boğdan gitti. Dolayısıyla bütün bunlar bu süreçler devletten geliyor. Bizde de devlet e bakış güçlüdür. Onların da bir bildiği vardır. Bu noktaya gitmez düşüncesi var ama bir nokta da birikir. Tabi bu noktada uyandırma görevlerinden biri de bize düşüyor.
Orhun abidelerinde; ‘aç milleti doyurdum, giydirdim bütün kıldım’ diyor. Bir milliyetçi olarak evinde çocuğu işsiz olan bir annenin derdi çocuğunun geleceğidir. Çocuğunu yetiştirmiş eğitmiş işi yok evlenecek. Benim politikalarımın aile ekonomisini güçlendirmeye dayanması lazım. Bunlar yok mu bizde, var. MHP dediğimiz zaman akla hemen terör, açılım güvenlik politikaları geliyor. Çünkü tehdit varlığa yönelik olunca bu konuları gündeme getirmek biraz zor oluyor. Bizim ekonomik politikalarımız da var. Seslendiriyoruz ama yer bulamıyoruz. Millet ailesini güçlendirmenin yolu da küçük aileyi güçlendirmekten geçiyor. Ayın sonunu nasıl getireceğini kendi geleceğini düşünen bir aile, 24 TL zam almış bir SSK’lı nasıl geçinecek. Dolayısıyla bizim milli ekonomi açısından görüş ve düşüncelerimizi ifade etmemiz lazım. Bunları da anlatıyorum ama diğer konuştuğumuz açılım süreci ön plana çıkıyor. Ne yazık ki, her söylediğimizi yayınlayan bir medyamız yok.
Trabzon’la ilgili neler söylemek istersiniz?
Trabzon gerçekten ekonomik açıdan tek yönlü bir ekonomiye sahip. Nüfusu düşen, doyurmayan, bu bakımdan tüm bunlara rağmen Trabzon ve Trabzon dışındakilerin iletişiminin çok güçlü olduğu bir yer. Trabzon gibi yerlere özel kalkınma modelleri gerekmektedir. Yani bir kere Trabzon’u güneye bağlamamız lazım. Deniz ticaretini doğrudan doğruya güneye yönlendirecek önemli adımlar atılmalı. Trabzon’da eğitimin çok önemli olduğunu düşünüyorum. KTÜ’nün yanına 2. devlet üniversitesi mutlaka yapılmalıdır. Fındık politikasının istikrara kavuşması lazım. Ne yazık ki gelgitli bir politika var. Bu da ekonomiyi daraltıyor. Fındık fiyatları Türkiye’nin belirleyebileceği mekanizmalarca oluşmalıdır. Trabzon için yapılması gereken bu. Trabzonlular bayrağına vatanına çok bağlı insanlar. Trabzon için her yer Trabzon. Burada daha büyük bir potansiyelimiz olduğunu düşünüyorum. Bunu harekete geçirmeliyiz. Trabzon’da hava bir değişirse kimse duramaz. Hava değişecek inşallah.