Her zaman öteye beriye toslayacak halimiz yok ya. Bugün de böyle yazdım.
Hikâye; Vakti zamanında Anadolu’muzun bir köyünde “İmam Efendi” olarak anılan bir zat yaşamış. Mevzubahis zat, belki gerçekten imammış belki de ismi ‘İmam’ olduğu için bu şekilde tanınırmış.
Her ne hal ise.
Önemli olan, İmam Efendi'nin mütevekkil (Her şeyi Allah’tan bilen) tavrı.
İmam Efendi, her ne ile karşılaşırsa karşılaşsın onu kısacık bir cümleyle yorumlar, savuştururmuş: “O, zaten öyle olacaktı.”
İster saadet, isterse felaket; her vak'anın izahı bu cümlede.
Hayat devam eder, hayatın hadiseleri, cilveleri, kahırları da iltifatları da biter mi?
Bitmez elbet.
Bazısı sevinir, bazısı ağlar.
İmam Efendi de ise hep aynı söz: “O, zaten öyle olacaktı.”
Sanki şikâyet edenlere karşı bir savunma mekanizması var onda, “Sana ne veya sen ne karışıyorsun!...” Öylesine bir tevekkül ve teslimiyet.
Bir gün köyün birkaç haşarı genci İmam Efendi'yi sınamak isterler.
Her şerden sonra, her meseleyi, “O zaten öyle olacaktı” diye karşılıyor ya, bıktık artık bu halinden.
Bir de kendi başına gelsin bakalım yine aynı sözü diyecek mi?
Der ve bir tuzak hazırlarlar.
İmam Efendi'nin iki de güzel atı vardır.
Gençler köyün çobanını bulur ve ona derler ki: “Bu akşam, şu iki atı dağda unutacaksın.”
Çoban şaşırır, direnecek olur.
Fakat gençlerin zorbalığı üzerlerindedir.
“Kararımız karar. Bu atlar, bu gece, dağda kalacak, ya dediğimizi yaparsın veya ötesini sen bilirsin.”
Çoban, bakar ki pabuç pahalı, çaresiz söyleneni yerine getirir.
Gece, sabaha dek durup dinlenmeden lâpa-lâpa kar yağar.
Ertesi gün köy bembeyaz bir manzarayla uyanır.
Fakat hava da biraz ılıktır yok o zemheri soğuk o gece. Damlar, ağaçlar, gözün gördüğü her taraf kar altındadır. Köyün bazı evlerinin ve ahırların damları da çöker.
Bir bakarlar ki yağan karın ağırlığından İmam Efendi'nin atlarını koyduğu ahırın damı da çökmüştür.
Bunu gören gençler şaşırırlar.
Hava ılık olduğundan da Kurtlar araziye inmemiş, çöken damın altında da kalmadıkları için atlar kurtulmuştur. Halbuki onların niyeti atlar kurtlar tarafından parçalansın da bakalım İmam Efendi yine, “O iş zaten öyle olacaktı” diyecek mi?
İmam Efendi’yi mahcup etmekti niyetleri.
Gençler, süklüm-püklüm çıkagelirler.
Hocam, vaziyet böyle iken böyle.
Biz atları, kurtlar yesin de bakalım yine, “O zaten öyle olacaktı diyecek misiniz? diye merak ettiğimizden onları zorla dağda bıraktırdık, fakat biz böylece atların çöken damın altında kalmalarına mani olmuşuz” der ve özür dilerler.
İmam Efendi tebessüm ederken taşı gediğine kor: “Eh, o zaten öyle olacaktı.”
Yaaa, işte böyle.
Hazreti Ali demiş ki, “Hayat iki gündür; bir günü sevinç, bir günü keder. Sevinçli bir hadise ile karşılaşınca kendini kaybetme çünkü bitecek, üzüntüyle karşılaşınca da gamlanma o da bitecek.”
Yani...
“O zaten öyle olacaktı.”
Varlık da darlık da, iyi gün de kötü gün de kaderde ne varsa insanın karşısına o çıkıyor.
Fakat Taptuk Emre’nin de şu sözünü de hiç yabana atmam.
“İnsanın kaderi biraz da gayretine bağlıdır.”
Anlamış ve almışsanız ne mutlu.
İyi haftalar.