Herkesin geçmişi bir boyutuyla onun yaşam öyküsüdür aynı zamanda… Hem de başrolünü kendisinin oynadığı acı, tatlı anılarla sarmal ucu açık bir öykü!
Tekrar başa dönüp; öykünün istenmeyen sahnelerini değiştirmeniz olanaklı olmasa bile, kahramanı olduğumuz öyküyü tamamen unutup bir kenara çekilmemiz de mümkün değildir. Hatta içimizdeki koca bir romanın kelimelere dökülmesini suskunluğumuzla örtmek istesek dahi, zaman zaman geriye dönüp, tekrar aynı sayfaları karıştırmak hazından kendimizi alamayız… Gecenin bir vakti, hani apansız uyanıp, tül perdenin ardından; gözlerimiz uzun uzun karanlığa dalar; kimi zaman dilinizde bir şarkı ıslanır … Tınısı, dudaklarınızdan yüreğinize doğru ılgıt ılgıt estikçe! , o şarkıyı ilk dinlediğiniz andaki yaşamışlıklarınıza doğru hüzünlü bir yolculuk yapar, bütün benliğinizle o günlere gidersiniz. Güzel anılar gibi, hüzünlü şarkılar gibi güzel anılarınızı duyumsarsınız. Sizde derin sızılar bırakan o şarkıyı nerede dinlerseniz dinleyin, aklınıza hep o gün ki yaşadıklarınız gelir. Kimisi mutlu anılarınızı hatırlatır, kimisi hüzün yoğun olur…
“ Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız, O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız, Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız, Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız, O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız…” Attila İlhan İtinayla sarıp sarmaladığımız yaşanmışlıklar bohçamızı! .. yeniden açıp geçmişi yad etmek; bir biçimiyle geçmişi yeniden yaşamaktır. Evet, değiştiremezsiniz lakin ucundan köşesinden bir nebze de olsa duyumsarsanız. Detayları unutsanız bile özü hep size kendini gösterir… ağız dolusu sözcükleri yutkunur, dalar gidersiniz. Böylesi anlarda hissettikleriniz; kaybettiğiniz bir dostu yeniden anımsamak gibi değildir. Hissettiğiniz; yaşanmışlıkları en yalın haliyle hatırlamaktır…
Belki de yaşamaktır, birkaç dakikalık olsa dahi, eskisi gibi yaşamaya çalışmak heyecanıdır. İnsan olmanın en temel özelliklerinden birisi de bu anımsamalar eşliğinde, doyasıya nefes alma güdüsünü canlı tutabilmektir. Ya da nefes alışlarımızı güncellemek adına, geçmişin rüzgarı ile yaşam yolculuğumuza yön veren yelkenleri fora etmektir!.. Biz, ne kadar ötelersek öteleyelim, yaşananlardan bir ders çıkartamayıp... sahiplenmedikten sonra; yaşanacakların hiç bir kıymeti harbiyesi olmayacaktır!..
Yoksa salt bugüne koşullanarak geleceğe yelken açmak, bütün zamanlarda ham bir hayalden öteye varmamıştır.. Çünkü istemeseniz dahi bugünü yaşarken, geçmiş yaşanmışlıkların etkisi hep sizinle olacaktır. Ne kadar “ geçmişe sünger çektim, sildim attım.” Derseniz deyin, geçmişin ayak izlerini asla yok edemezsiniz; Bazen tanıdık bir simada, Bazen bilindik bir seste… Bazen sorulan bir soruda beliriverir, gösterir kendini… En beklenmedik anda, en umulmadık zamanda… Ve işte o zaman farkına varırsınız!.. Siz aslında hiç gitmemişsiniz!.. Sadece geçmişinizle yer değiştirmişsinizdir. Unutmaksa şayet geçmişi yok saymak; inanın bunu bile yapamazsınız. Yapamazsınız; çünkü mutlaka bir gece yarısı nereden geldiğini bilmediğiniz bir anı, apansız uyandırır sizi en derin uykularınızdan!.. ve unuttuğunuzu sandığınız tüm anılar bir film şeridi gibi geçer gözünüzün önünden de sabahı sabah edersiniz! Çünkü geçmişi yok sayıp, unutmaya çalışmak; aslında farkında olmadan gelecekten de sinsice kaçmaya çalışmaktır!..
Ve bu durum; kaybedip teslim olmanın vardığı son noktadır. Öyle veya böyle kendinden, çevrenden, duygularından ve seni sen yapan tüm yaşanmışlıklarından vazgeçmenin dışavurumudur. Anılar zaman zaman bize eşlik edip,geleceğe ayna tutarlar ama zamanını bilmek ve zamanı kontrol edebilmek önemlidir. Yönetimi salt anılara bırakırsak halimiz içler acısı olacaktır. Ama yine de “ Anılarda Yaşamaktan” çok daha iyidir anılarla yaşamak…