NERDEN BAŞLAMALIYIZ

Toplumlar maddi ve manevi gelişimini çocukluk ve gençlik üzerinde yapacağı başarılı çalışmalarla sağlayabilirler. Ailede ve ilk öğretimde verilen terbiye, disiplin ve hayat anlayışı bir sonraki dönem olan gençlik döneminde şekillenmeye başlar. Biz de devlet ve millet olarak bu iki dönemi çok verimli değerlendirmek zorundayız. Zaman kaybetmeden de çocuklarımız ve gençliğimizin eğitimi, öğretimi ve donanımı için güçlü bir irade ortaya koymalıyız.

Gençlik çağı, bireyin fiziksel ve ruhsal özelliklerinin olgunlaşmaya başladığı dinamik bir dönemdir. Bu dönemde genç kendini için de bulduğu, sosyal kültürel bakış açısını irdelemeye başlar. Gençlik dönemi fikirlerin, hayallerin, ideallerin ve düşünce tarzının olgunlaştığı dönemdir. Bu döneme delikanlılık dönemi denmesinin sebebi de farklı ve aykırı davranışların, düşüncelerin, arışların çok görüldüğü dönmedir.

 Bu arayışların ilki ve en önemlisi kimlik arayışıdır. Üniversite gençliği, bilinçlenme ve topluma açılmanın hızlandığının yapıldığı, bir amaca yönelmenin ve yeni değerlere bağlanmanın gerçekleştiği bir süreci yaşamaktadır. Kendi kimliğini ve kişiliğini kanıtlayarak bağımsızlığını kazanma çabasına koyulan genç, öğrendiği yeni bilgilerle büyüklerini eleştirmeye ve bazı yeni düşünceleri, fikirleri savunmaya başlar. Özetle gençlik çağı bir yandan öğrenme, beğenmeme, özenti ve hayranlık, diğer yandan da şüphe, eleştiri, bocalama, kaygı ve endişe gibi hallerin yoğun olarak yaşandığı bir dönem olarak değerlendirilebilir.

İnternet ve sosyal medyanın zamanımızın çok büyük bir bölümümü rehin aldığı bu dönemde geçlerimizin düşünceleri, kültür dünyaları, hayata bakış açıları önemli bir saldırıyla karşı karşıyadır. Bu saldırı maneviyatı yok sayan, madde pers, eğlence düşkünü ve günü birlik yaşamı özendirmenin sonucun getirmektedir. 

 Gençlerimizin bir diğer karşılaştığı sorun da idealist olmama, daha çok günü birlik yaşamaktır. Hedef sahibi olan gençler daima o hedef doğrultusunda kendini motive eder.

Gençler her zaman bir sosyal aktivite içinde olmalıdır. Bu onun bireysel gelişmesi ile alakalıdır. Daha sonra dışarıya yönelmeli ve insanlarla ilgilenmesi gerekir. Ameli noktada iyi bir seviyede olmadır ki etrafına etki oluştursun; çünkü gençlik dönemi söz ve amel noktasında hassas bir dengeye sahiptir. İnsan ne kadar bilgiye sahip olursa olsun, onun bir davranışı bir ameli etrafına etki oluşturabilir. Kimlik ve aidiyet anlayışı yerleşmiş olan bir gencin ideal ve istikbal hedefleri olmalı.

Gençlik döneminde insanın zihni melekeleri, kalbi ve ruhani yönü daha çok nefsi baskının altındadır. Bedenen güçlüdür, hareketlidir. Ama zihinsel olarak bir baskı söz konusudur. Onun için gençler bu dönemde kendilerini daha çok alıcı konumda görmeleri gerekir. Bu yaştan önceki süreçte gençlerimizden isteğimiz daha çok alıcı olmaları ve gözlemleyici olmaları gerekiyor.  Ayrıca ideal sahibi olmaları gerekiyor fakat iddialı olmamaları gerekir.

Eğitim hayatının olgunlaştığı üniversite gençlerinde görülen en önemli eksiklik, nitelikli eğitim ve gelecekle ilgili hedef belirleme sorunudur. Gençlerin pek çoğu, hayatta ne yapacağı konusunda plan ve program yapmaktan uzak görünmektedir. Bu durum, eğitim sisteminden kaynaklanıyor olabilir. Üniversite gençlerin pek çoğu “hele okul bitsin, ne denk gelirse yaparım” düşüncesindedir. Maalesef geleceğe güvenle bakan gençlerin oranı çok düşüktür. Bu dönem doğru bilginin, hayata uygulanması ve tatbik edilmesi önemlidir. Böylece hem gençler ümit ve ideallerini kaybetmeyecek, hem de eğitimli işsizler sorunu önemli ölçüde çözüme kavuşmuş olacaktır.

 Gençleri kendimize benzetmeye çalışmak yerine, onları tanımaya ve anlamaya çalışmalıyız. O zaman gençlerle sağlam bir iletişim köprüsü kurmayı başarabiliriz. Sürekli nasihat ederek ve buyurgan davranarak onları bıktıran değil; daha çok onları dinleyen, anlayan ve tecrübeyle onlara örnek olan bir yaklaşım sergilemek daha faydalıdır. Sadece söyleyerek değil, birlikte yaparak onları cesaretlendirmek gerekir. Sürekli hayatın tehlikelerine karşı genci uyarmak yerine makul bir ölçüde onu cesaretlendirmek, teşvik etmek ve desteklemek gerekir. Gençlerimize girişimcilik ruhunu ancak bu şekilde aşılayabiliriz. Onları zamanın ruhuna uygun yetiştirirken geçmiş köklerinden de koparmamalıyız. Çünkü kökü sağlam olan ağacın dallarının da sağlam olacağı bir gerçektir. Gençlerin gönül frekansını yakalamak için onlara yakın durmamız, sevgimizi yansıtmamız, sevgi ve güven duyduğumuzu onlara hissettirmemiz son derece önemlidir.

Gençlerimiz kendi kişisel eğilimine, ailevi durumuna, ülkenin şartlarına ve istihdam imkânlarına göre ihtisaslaşmalıdır. Aksi halde diplomalı işsizler kadrosuna katılmaktan kurtulamazlar. Sevmeden isteksiz yapılan meslekler hem meslek sahibini hem de o mesleğin ürettiği iş gücünden yararlanan insanları yormaktadır. O nedenle ihtisaslaşma rastgele değil, bilinçli olarak tecrübeli kişilerle istişare edilerek yapılmalıdır.

Geleceğe donanımlı bir şekilde hazırlanmak isteyen gençlerimiz kendi dilini iyi konuşmalı. Bunun yanında, araştıran, müzakere eden, sorgulayan ve alanına göre yabancı dil konusun da en az iki dil konuşulabilmeli. Bu durum bizim farklı ülkelerle yarışma ve evrensel anlamda vizyoner projeler üretebilme yeteneğimizin önünü açar. Dil bilmek bir güçtür. Bu gücün sağlıklı iletişim imkânlarıyla değerlendirilmesi, gençlerimizi başarıya götüren önemli bir motivasyon kaynağı olacaktır.

Üniversite gençliği, yetiştiği çevreden uzaklaşıp üniversite ortamına atılınca kendisini bir anlam arayışı sürecinde bulmaktadır. Gençlik döneminde hızı artan, merak duygusunun doğal bir sonucu olarak genç , anlam arayışına koyulmaktadır. Bu arayış, yaşayabilmek için gerekli olan pek çok şeyin kolaylıkla bulunabilmesine rağmen, uğruna yaşanacak gerçek ideallerin olmamasından kaynaklanmaktadır. “İnsan nedir, niçin yaratılmıştır ve onu nasıl bir hayat beklemektedir? Dünya ve evren hangi amaçla yaratılmıştır, sınırları ve sırları nelerdir?

İnancımızın orta yolu takip etme öğüdü, gençlerimizi toplumun merkezinde doğru erdemlerin koruyucusu ve üreticisi konumuna taşımalıdır. Hedef bu olduğunda, günümüz gençliğine daha fazla sorumluluk düştüğünü söyleyebiliriz. O nedenle çocuklar ve gençlerden başlamalıyız.