Şimdilerde insanlık; kendi doğası dışında, siyasetten sanata, tüketimden üretime, eğitimden sosyalleşmeye yüzlerce dayatmayla karşı karşıya.
Bu dayatmalardan biri de, uzun zamandan beri adını sıkça duyduğumuz “modern yaşam” tarzıdır.
Birileri, “modern yaşam” denilen tarzı “çağın insanlığın önüne getirdiği yaşama biçimi” olarak tanımlıyor ve ona büyülü ve gizemli bir kimlik yükleyerek albenisini arttırmaya çalışıyor.
O halde insanlık zorunlu olarak modern yaşamın bir parçası olacak ve gereğini yerine getirecek demektir.
Çağın gereği budur. Bunun dışında kalmak; çağı yakalayamamak, geride kalmak, ilkellikte ısrar etmek olacaktır.
Küresel efendiler, böyle buyuruyorlar…
***
Modern yaşam; her şeye muktedir olma ve her şeye sahip olma anlayışıdır.
Güç peşinde bitmek tükenmek bilmeyen bir koşudur modern yaşam. Bu öyle bir koşu ki mutlaka birilerinin sırtından güç almayı ve birilerini ezip geçmeyi gerektiriyor.
Bu yarışın hedefi nedir?
O da tam olarak bilinmiyor; zira koşu, sonsuzluğa ve doyumsuzluğa.
Modernitenin en yüce değeri büyümektir, her ne pahasına olursa olsun büyümek. Halinizden memnun bile olsanız hep daha fazlasını istemek…
İnsanların en kolay ikna oldukları alan, daha fazlasını istemelerinin en doğal hakları olduğu iddiasıdır. Daha fazlasını isteme ve o her neyse ona ulaşmak için sınır tanımamak modern yaşamın zeminini oluşturuyor.
Bu zemin şüphesiz ki biriktirme anlayışını güçlendirirken, nefsin doyumsuzluğuna doyumsuzluk katıyor.
Modernite duygu derinliğini sığlaştırırken metaya tapınmayı öne çıkartır.
Artık; acıma, insaf, yetinme ve paylaşma gibi insani duygular yerini; duyarsızlığa, saldırganlığa, doyumsuzluğa ve depolamaya bırakmıştır.
Modern yaşamın insanı; daha çok kazanıp biriktirdikçe, daha mutlu olacaktır zira böyle inandırılmıştır.
Dolayısıyla temel hareketlilik ölçüsüz yarış ve koşuşturma olmalıdır, durup dinlenmeden ve zayıfı acıyıp gözetmeden.
“Modern zamanın felsefesi budur, bunun dışında kalmak yok olup gitmektir.” Ne yazık ki insanoğlu bu zamane akımını içselleştirmiş görünüyor. Bu akıma karşı direnenler çoktan çağdışı ilan edilmiş ve modernizmin tanımladığı “İşe yaramazlar” grubuna etiketlenmişlerdir.
***
Modern yaşam; zenginliği malda-mülkte, parada-pulda aratır ama gerçekte duygusal fakirlik yaşatır.
Bu küresel söylemlerin büyüsüne kapılanlar için artık huzur ve mutluluk bir serap haline gelmiştir.
Elde edilen yeni kazanımlara bakarak evet, işte bak hedefe şimdi ulaştım dediğinizde, bunun bir yanılsama olduğunu moder yaşam size anında kabul ettirecektir.
“Hayır, şimdi değil şu hedefi de gerçekleştirin o zaman!” Bu bir çıkmazdır.
Modern insan, büyülü davetlerle çıkmaz yola girmiştir bir defa; daha fazla kazan, daha fazla tüket, daha fazla bireyleş ve daha fazla dünyaya tapın. Bu hamlelerle iyice açmaza sürüklenip yalnızlaştığını, insanlık damarlarının kuruduğunu ve esasen hiçbir şeyden zevk alamadığını fark ettiğinde iş işten çoktan geçmiş olacaktır.
Modern yaşam, küresel kapitalizmin insanlığa dayattığı sahte cennet projesidir. Bu proje her gün binlerce insanın açlıktan ölmesini ve doğanın katledilmesini umursamadan alanını hızla büyütür.
Bu yaşam biçimi kabul görüp, küresel kapitalizmin sömürü alanı genişledikçe; dünya küçülecek, insanlık rafa kaldırılacak; huzur, barış ve mutluluk başka bir dünyaya kalacaktır.
***
İnsanlık onuru, toplumsal değerler ve yaşadığımız çevre, ancak ve ancak doğal yaşamla korunabilir.
Doğal yaşam, bütün canlılara ve çevreye saygılı ve uyumlu olmayı gerektirir.
Yarışmayı değil dayanışmayı, biriktirmeyi değil paylaşımı, gözü kara tüketimi değil yetinmeyi, savaşmayı değil barışı öngörür.
Modern yaşam kendi planının uygulanışını şimdilik keyifle seyrediyor şüphesiz. Ancak inancım odur ki henüz tamamen yok olmadığını düşündüğüm insanlık, bir yerlerden tekrar yeşerecek, dal budak salıp bu etikten uzak düzenin saltanatına son verecektir.