MİZAHSIZ YAŞAM OLMAZ...

        Karadenizliyim ya, nereye gitsem; "alamet-i farika"mı söylesem muhataplarımın dudaklarında bir  tebessüm, ardından belirgin bir gülücük beliriyor.

        Oysa, ortamda mizah adına ne bir söylem var, ne de bir durum...

        Karadenizlilik işte böyle... Hoş, sohbetsever, mizahsever kişiler olduğumuzu herkes bilir. Ama bir o kadar da ciddiyiz ayrıca.

        Karadenizliyiz ya, yaşamımızın her anında,  -en darda olan durumlarda bile-  hep fıkra kotarırız yaşamda. Yaşamın her anında... 

        Caddede/sokakta... Kafede... Berberde/manavda... 

        Her yerde... Ama her yerde.

        Bu konuda Macar asıllı yazar Arthur Koestler'in kulak kabartması gereken şöyle bir öğretisi var bizler için;

        "... insanca bir yaşam mizahsız olmaz!.. Çünkü, o zaman insanı insan kılan en önemli yaratıcılık kaynaklarından biri kurumuş olur."

        Ve şöyle  devam ediyor öğretisine Arthur Koestler;

        ".... İnsanlar' akıl ve ruh sağlıklarını mizah yokuyla koruyorlar. En rahat, en uyumlu ve en verimli kişilikler, kendi kendileriyle alay edebilen, mizah yoluyla özeleştiri yapabilen, dünyaya, topluma ve öbür bireylere 'kırık bir gülümseme'yle de olsa hoşgörü ile bakabilenlerdir." diyor.

        Hangimiz böyleyiz?

        Caddelerde/sokaklara gülümseyen, yüzünde neş'eli olduğuna ilişkin bir işaret olan kaç kişiyle karşılaşıyorsunuz?

        Toplantılarda ya da başka mekanlarda mizahın kişiyi rahatlatan o halini/durumunu yaşayanlar var mı etrafınızda?

       Toplumsal yaşamda nicedir bir hoşgörüsüzlük, mizahsızlık havası solunuyor. 

Arthur Koestler'in "insanca bir yaşam mizahsız olmaz" öğretisini  unutmuş bir toplum olduk.

                                                               ***

       2014 yılında, sevgili arkadaşım Bülent Cumhur'un öncülüğüyle Paris'te karikatür sergimi açtıktan sonra Brüksel'de oturan kızımın yanına geçmiştim. Ertesi sabah Bülent kardeşim telefonla aradı, "Abi, n'apıyorsun? İyi misin?" diye hal-hatır sordu.

       Ben de anlattım; yeni doğan torunum olduğunu, onun ezanını birazdan sağ kulağına okuyacağımı, söyledim.

       Bülent, Paris'ten doğru bir telaş, bir telaş; "Aman abi, n'apıyorsun? Yavrumuzun sol kulağına önce kemençe çal... O da Karadenizlidir" demesin mi?

       Karşılıklı gülüştük... Hak verdim  kendisine...

       Biz değil miyiz; "Bize her yer Trabzon" diyen... Bülent Cumur böyle bir Trabzonlu/Karadenizli  hemşerimiz.

       Yüzünden/dudaklarından hiç gülücük eksilmez.

                                                                 ***

       Siyaset dünyamızın bunca olumsuz/gereksiz  çekişmelerine en iyi ilacın yerinde ve zamanında yapılacak mizah olduğunu düşünüyorum.