Referanduma ramak kala çirkefleşen dilleri, adileşen kişileri Ege'den değil Cemil Meriç'in deryasından denize dökelim.
Okuyarak kör olmuş bir fikir adamının damla damla deryaya dönüştürdüğü düşün dünyasından bugünkü yavan dünyalılara bir mekan hazırlamak elzem oldu.
Cemil Meriç "Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın. Daha doğrusu bir ülkenin, idrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim. Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü." ifadeleriyle nesepsiz ağızları, nefretler kusan dilleri adamlaştırmak hevesindeydi ama nafile.
Memleketin değerlerini idrak edemeyenlere sitemle Meriç biraz da hayıflanarak "Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı memleketim... Karanlığa o kadar alışmışsın ki yıldızlar bile rahatsız ediyor seni.. Memleketim... En seçkin evlatlarının beynini ve kalbini itlere peşkeş çeken memleketim..." derken şimdiye dek ekranlarda aydın diye konuşturulan nice karanlıklardan bahsedip Anadolu'da hakiki ilmi millet sevgisiyle ilmek ilmek örmüş ziyalı beyinlere sırt dönüşümüzü haklı olarak iğneliyor.
"Acılar hatıralaşınca güzelleşir." sözü de ona aittir.
Kör olmuştu, üzgündü, dünya şekillerini görememekten ziyade kitaplara aracısız bakamayacağı için üzgündü.
"Ben alışamadım körlüğe. Bu kelime telaffuz edildikçe büyük bir kabahat işlemişim gibi yüzüm kızarıyor. Gözlerimi göstermek istemiyorum. Körler bütün devirlerin ve bütün ülkelerin paryası. Kör müsün? Kör olasıca? Hay kör şeytan!.." diyerek hisslerini boşaltmıştı.
Bugünkü insan neslini yiyen, post modern yamyam devletlerini kastederek, "İnsan, salahiyetinin sınırlarını çoktan mı aştı? Dünyanın batan bir gemiye benzemesi bundan mı? Tabiat fareyle oynayan kedi gibi, soyumuzla alay mı ediyor? Tedirgin, küstah, azgın insan sürüleri." ifadeleriyle adresine mektuplar gönderiyordu.
Batıyı anlatan, bizdeki Batıcı aymazları ikaz eden şu satırlar öngörünün zirvesi olsa gerek. Meriç, "Batı tarihindeki her kepazeliği yüceltirken, kendi geçmişimizde karşımıza çıkan minnacık kusurlara takılıp kalıyoruz. Bu ne şuursuzluk! İslamiyet bir yerde insaftır. İnsafını kaybedenler hiçbir hakikati bütünüyle kavrayamazlar." diyor.
Siyasetin özellikle solunda bulunan neidüğü belirsiz kişileri ekranlardan izledikçe aydın tanımını ya da kavramını değiştirmek geliyor içimden.
Bu kadar kendi karanlığına yabancı insanlara sahip olmak bizim talihsizliğimiz olsa gerek.
Meriç, derya olurken bunlar dere değil de kanalet oldular.