Harran, günümüzde  Urfa sınırlarında olan güzel bir ilçe.. Hafızalarda, bereketli topraklarıyla bir büyük ova ve ovadaki otantik evleriyle yer eden Harran’a, aslında ne büyük haksızlık edildiğinin gidip görene değin ayırdında dahi olunamıyor!.. Oysa Uygarlık Tarihinde çok büyük bir rolü olan, son derece stratejik... Zamanın durduğu, Çöl sarısı topraklarının altı üstünden daha bir zengin bir bilge kenttir Harran.

Tarih Mezopotamya’da; Harran ovasında başladı ve yazıldı. Mezopotamya’nın bilge âlimlerini yetiştirip insanlığa armağan etti bu topraklar. Dünya bilgisizliğin karanlığında yolunu ararken, Harran insanlığı aydınlatan bir bilgi feneriydi.

Tarihi belgelerden anlaşıldığına göre, Harran adı 4000 yıldan beri değişmeden günümüze kadar gelmiştir.  Şehrin adının ilk geçtiği buluntular MÖ 2250 yıllarına ait, Ebia’da bulunan çivi yazı tabletleridir. Bu tabletlerde şehir “Ha-ra-an” olarak adlandırılmaktadır. Harran adı Sümerce ve Akatça “seyahat-kervan” anlamına gelen “Harran-u” dan gelmektedir. Diğer bir görüşe göre de “Kesişen Yollar” anlamına gelir. “Şiddetli sıcak” olduğunu diyen de vardır…

Kent Sümerler döneminde ay tanrıçasına adanmıştı.

Harran, Nuh’un  kavmi olarak kabul edilen ve ehli kitaptan sayılan Sabii’lerin ana vatanı olarak kabul edilir.  11.yüzyılda  Şii ayaklanması sırasında Sabii’ler kıtlık ve ayaklanmada tapınaklarını kaybetmişler ve yeryüzünden silinmişlerdir, yerlerine Arap Numayri kavmi  yerleşmiştir.

Antik kültürünün temsilcileri Sabiiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar Harran da büyük bir uyum içerisinde birlikte yaşamışlar, buradaki okullardan dünyaca ünlü âlimler yetişmiştir, bu durum yüzyıllarca sürmüştür. 

Emevi hükümdarı 2. Mervanın, Harran’ ı devletin başkenti yaptığı süreçte; Harran’ın imar faaliyetleri hızlanarak şehir mimari eserlerle donatılmıştır. Mervan 10 Milyon dirhem harcayarak Harran’a bir hükümdar sarayı yaptırmış ve su kanallara açtırarak tarımı geliştirmiştir. Emevilerin Asya bölümü 750 yılında Abbasilere yenilerek Harran da son bulmuştur. Tarihi geçmişi İslam öncesine dayanan dünyaca ünlü “Harran okulu / üniversite” Abbasi halifesi Harun Reşid zamanında daha da gelişerek ününü yaymaya devam etmiştir.

İlk çağ Hellenizminin İskenderiye deki bilim ve felsefe okulu (İskenderiye Kütüphanesi) yakılıp yerle bir edilip  dağıtılınca buradaki âlimler Halife Ömer zamanında 7.yy.ilk yarısı Antakya ve Harran’daki okullara yerleştiler. İslamiyet’ten önce varlığı bilinen Harran Okulu, İslami dönemde de ününü devam ettirdi.

Harran’daki bu üniversitede Sabiiler, Hristiyan ve Müslümanlardan oluşan aydın gruplar vardı ve bunlar araştırmalar yaparlardı.. Harran okulundaki Sabii âlimlerinden büyük kısmı sonradan Müslüman olmuştur. Nasıl oldukları muammadır. Bu konuda da pek çok görüş vardır.

VII. yüzyıl sonrası ile VIII. yüzyılın ilk yarısında Harran okulunda tercüme işi hızlandı. Dönemin çeviri tercüme faaliyetleri en yüksek seviyeye ulaştı. Öylesine bir bilgi açlığı vardı ki, ilk çağ Yunan bilginlerinin eserleri Arapçaya tercüme edildi.  Bu süreç sonunda Harran Yunanca, Süryanice Arapçaya yapılan tercümelerin merkezi durumuna geldi. Emevi Halifesi II. Mervan Harran’ı başkent yapınca (744-750) buradaki bilimsel çalışmalar daha da ağırlık kazandı. Bu da çok enteresan.. 

Harran Okulunda sürdürülen bilimsel çalışmalar din, astronomi, tıp, matematik ve felsefe olmak üzere beş bölüme ayrılıyordu. Bu bölümlerde; Dünya ile Ay arasındaki mesafeyi ölçen El-Battani, Astronomi ve Matematik üzerine eserler bırakan, Felsefede dünyanın üç ekolünden biri olan “Harran Ekolü” nü insanlığa armağan eden, günümüzde adlarına kürsüler kurulan, Tabit-ibni Kurrah, Cabir ibni Hayyan gibi… nice değerli bilim ve düşün insanı yetiştirmiştir. Hıristiyanlığın hızla yayıldığı yıllarda, Harran, eski dinlerin son sığınağı olarak bilim insanlarına kapılarını açarak, Doğu Roma İmparatorluğunun okullarını kapattığı filozoflara eserlerini ve öğretilerini muhafaza edip geliştirecekleri ortamı sağlamıştır.

 Haçlı seferlerinde yakılıp yıkılan kent,  sonrası dönemlerde 1260 yılı başlarında Moğollar tarafından istila edildi. Moğollar kenti ellerinde tutamayacaklarını anlayınca 1271 yılında Harran’ın Camisi, surları, kalesi dâhil tüm mimari zenginliğini yakıp yıkarak, taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmamak üzere kenti tahrip ettiler. Bundan sonra Osmanlı döneminde dahi Harran eski parlak günlerine bir daha dönemedi.