MECLİS'TEKİ GERGİNLİK
“Dediğim dedik; çaldığım düdük” yaklaşımı Meclis’te yaralamalara ve itişip kakışmalara neden olmaktadır. Bu sabırsızlık, bu taşkınlık, sinirlilik; parti kongrelerinde Genel Başkan’ın söylemlerinin Meclis’e taşınmış biçimidir. Akademik özelliği olan ve mesleğinde de başarılı olan sayın Genel Başkan siyasetteki etkinliğini taklitten öteye götürememektedir ve toplumu germekte, ulusumuzun yarısından çoğunu ötekileştirmektedir.
Meclis’te iktidar partisinin dışındakileri çizme dışına atan anlamsız saldırıların ne ülkemize ne de iktidar partisine yararı olur. Siyasal partiler demokrasinin can damarlarıdır. Vücutta her damarın her organ için ne kadar önemi varsa, farklı görüşlerin legal değer kazanması için o görüşleri temsil eden partilere de gereksinim vardır.
Demokrasi uzlaşma rejimidir. Olgun hava içinde fikirlerin tartışıldığı rejimdir. Tartışılan yerde milletin temsil edildiği TBMM binasıdır. Bu kadar sinirli, şaşkın ve tutarsızlıklar içinde olup ve muhalefete saldırmaları kendilerinin tükenmişliğini göstermez mi?
Türkiye, siyasal, sosyal ve ekonomik yönden bir süreçten geçmektedir. Özellikle bu süreçte gündemi oluşturan Türk-Kürt sorunu ve “İç Güvenlik Yasası” ulusumuzu germekte ve iktidarın keyfiliğine engel olmak, demokratik haklarını kullanmak gibi doğal yaklaşımda bulunan muhalefet parti temsilcilerine iktidar milletvekilleri tepki göstermekte kafa kol kırmaktadırlar.
Birkaç rakam ezberinden başka, siyasal kültürü olmayan, devlet adamı terbiyesi almayan insanlar öne çıkarılırsa, onlar toplumun gerisinde kaldıkları için hırçınlaşırlar. Doğal olarak da onlara yaranmak isteyen sayın milletvekillerinin bazıları da kaba kuvvete başvururlar.
Eğitimci olarak, sınıfta bir öğretmen alan bilgisi yönünden yetersizse ve öğrencilerin sorularını yanıtlayamıyor ve bildiğini öğretemiyorsa o meslektaşımız işi kaba kuvvete çevirmektedir. Korku salmakta, öğrencilerin bilimsel, sanatsal tartışmalarına izin vermemektedir.
Ulusumuzun sorunlarını irdeleyip deşifre edemeyen, sorunları açık seçik göremeyen, çözüm yollarını belirlemekten yoksun kişiler, elbette ki topluma korku salacaklardır. Basını, bilimi, sanatı susturmak ve ülkede korku imparatorluğu yaratarak yönetmek yeterli olmayan kişilerin eylemleridir.
Eski Cumhurbaşkanı Sayın Gül, “Bu partiyi kurduklarında bugünkü biçimi amaçlamadıklarını, tek adam yönetimini düşünmedikleri” anlamına gelen bir sitemde, bir serzenişte bulunduğu basına yansıdı. Akademik kariyeri ve devlet deneyimi olan Sayın Gül, şu andaki yönetimin yönetme biçimini kısa öz anlatmıştır.
Bir hükümet, bir partinin değil, bir ulusun hükümetidir. Çünkü tek ve gerçek ulusun temsilcisi olan parlamentonun güveni ve denetimi ile görev yapar. Ulusun gerçek temsilcileri olan parlamenterler, ulus adına görev yaparken ulusumuza yakışır biçimde görevlerini yerine getirmeleri , temel dileğimizdir.
Belki de ben yanılıyorum.