Bu günlere çok benziyordu o günler. Memleket kuşatılmış, Türk milletine Anadolu'nun ortasında küçük bir bölge reva görülmüştü.
Osmanlı subayları bu duruma rıza göstermek istemese de mecburiyet bir teslimiyet gerektiriyordu.
Padişah Vahdettin çaresizdi. Birilerinin uydurduğu gibi hain değildi. Eli kolu bağlı olduğu için mevcut durumu düzeltemiyordu.
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nı başlatması için Osmanlı Kurmay Heyeti'nin Atatürk'ü görevlendirdiğine dönük ciddi emareler var. Bu görevlendirmeden padişahın da haberdar edildiğine dönük belge omasa da bilgiler mevcut.
Yakınında bulunan herkes Atatürk'ten bu işi başarsa başarsa o başarır diye umutluydu. Ona müfettişlik görevi vererek, onun yıkılan koca çınara dal olmasını yaprak olmasını isteyerek Bandırma Vapuru ile uğurladılar.
Nitekim ilk adımı atınca Samsun'a, körelmiş umutları yeşertmek için koyuldu yola. Amasya, Erzurm, Sivas derken harekete geçmeye başladı millet iradesi.
"Bağımsızlık benim karakterimdir" diyen bir liderle milletin karakteri birdi. Aynı ülkülerle mücehhez taraflar birleşti, büyüdü, güç ve kuvvet oldu.
Dünyada kurtuluş umudu için savaşanların hukuku düşünmesi pek görülmez. Ama bizde bütün müdfaa cemiyetlerine mutlaka hukuk kavramı eklemliydi. Bu, dünyada Türk'e has bir tutum olsa gerek.
Ankara'da milleti milletin yönetmesinin adımları atıldı. Anadolu'nun her diyarından vekiller geldi Türkiye Büyük Millet Meclisi oluştu.
Atatürk önder olarak öne çıktı. Milletin temsilcileri de ona oylarıyla yürü dedi. O da önce düşman üstüne yürüdü. Az zamanda büyük işler başardı. Son düşman İzmir'den denize döküldüğünde daha işler yeni başlıyor dedi.
Köhnemiş dımağlardaki pası sökmek, yeni kurum ve kuruluşlarla çağın icaplarını yerine getirecek faaliyetler yürütmek gerekiyordu.
Nitekim daha çabuk öğrenmek ve de Azerbaycan bizden önce Latin harflerine geçtiği için onlarla da uyumlu olma adına harf inkılabıyla hız verildi değişime.
Peşi sıra geldi yenilikler. Ekonomik anlamda, sanat anlamında, kültür ve sağlıkta olmayan şeyler kazandırıldı memlekete.
Bankalar kuruldu, yeni sanayi dalları ihdas edildi, köylü ekip biçmeye başladı, okulların sayısı hızla arttı. Sayamayacağımız dönüşümler yaşandı memlekette.
Meczupların annesine kem laf etme şerefsizliğini gösterdiği bir liderle yapıldı bütün bunlar. Dik duran eğilmeyen bir liderle dönüştü her şey.
Bugün de yaşanan değişimlerde hukuk içinde dik durmak ve eğilmemek gerekiyor. O da çok şükür son demde layıkıyla yapılıyor.