Kimi zaman ten rengi, kimi zaman ırk, kimi zaman din, kimi zaman patron-çalışan üzerinden insanlık tarihi boyunca baş göstermiş ayrımcılık. Bu konuda zaman zaman hayret ederek okuduğumuz anılar, izlediğimiz filmler, belgeseller karşımıza çıkıyor. Ancak insanlık tarihinin şüphesiz en şaşırtıcı ayrımcılığı göz rengi üzerinden gerçekleşendir.
Yaklaşık 50 yıl önce Jane Elliott isimli bir öğretmen üçüncü sınıf öğrencilerini mavi gözlü öğrenciler ve kahverengi gözlü öğrenciler olarak iki gruba ayırdı. Mavi gözlü öğrencilerin daha akıllı, daha kibar ve özel öğrenciler olduğunu birkaç bilimsel ifade ile anlatarak onlara ayrıcalık tanıdı. Daha uzun teneffüs süresi, yemek sırasında öncelik, derslerde önde oturma gibi imtiyazlar mavi gözlü öğrencilere verildi. Kahverengi gözlü öğrencilere ise daha alt sınıf olduklarını belirtmek için geniş yakalıklar takıldı. Daha kısa molalar, sınıfı içinde arka sıralarda oturma gibi kısıtlamalara maruz bırakıldılar. Ayrıca Jane Elliott onların davranışlarını alaya alıyor ve başarısız olduklarını yüzlerine vuruyordu.
Mazi gözlü öğrenciler ayrımcılığın verdiği haklar ile derslerde ve sınavlarda daha başarılı olurken kahverengi gözlü öğrenciler daha önce gösterdikleri başarının çok altında kaldılar. Daha önceden okulun gözde öğrencileri olanlar bile bu ayrımcılık koşullarında başarısız oldu. Bunun yanında mavi gözlü öğrenciler üstün olduklarına inandığı için kahverengi gözlü arkadaşlarına karşı kötü davranmaya da başladı. En yakın arkadaşların bile arası açıldı.
Daha sonra Jane Elliott rolleri değişti ve asılında kahverengi gözlü öğrencilerin üstün olduklarını belirterek onlara ayrıcalık verdi. Benzer durum bu sefer de yaşandı. Kahverengi gözlü öğrenciler daha başarılı oldu ve daha önce kendilerine kaba davranan arkadaşlarına karşı benzer bir tutum içinde oldu.
İlk okunduğunda bu deneyin günlerce sürdüğü, üçüncü sınıfta okuyan öğrencilerin zamanla üstünlük veya aşağılık durumlarını kabul ettiği düşünülebilir. Ancak Jane Elliott bu çalışmayı sadece iki gün yapmıştı. Birinci gün mavi gözlü öğrencileri, ertesi gün ise kahverengi gözlü öğrencileri üstün kılmıştı. Kısa zaman diliminde öğrencilerin bu role uyum sağlaması karşısında yaşadığı şaşkınlığı şu şekilde ifade etmişti.
“Olağanüstü, yardıma hazır, harika, düşünceli üçüncü sınıf öğrencilerinin on beş dakika içinde iğrenç, gaddar, ayırt edici çocuklara dönüşmesini izledim.”
On beş dakika!
Yetişkinlerde bu tarz eğilimlerin oluşması için belirgin bir süre geçmesi gerekiyor olabilir. Ancak anlaşılan çocukların fazla zamana ihtiyaçları olmuyor. Ağaç yaş iken eğilir sözünü doğrularcasına sadece on beş dakika yetmişti öğrencilerin sınıf ayrımı yapması için. Masumiyet tek başına hiçbir kimsenin sahiplenebileceği bir erdem değil. Benzer şekilde şiddet ve ayrımcılık da toplumların tümüyle bireylerin üzerine yükleyebileceği bir olgu değil. Hayatını bu uğurda feda eden Martin Luther King şöyle söylemişti.
“Çocukların ölçüsü sadece sevgidir. Nefreti büyüklerden öğrenirler.”