MASUMİYET, BİLGİ VE MERAK…

Gündelik yaşamda olumlu- olumsuz, düzgün- yanlış o denli çok olaya teğet geçişiyor olsak da!..  Yine de hayatın en şaşırtıcı eylemi, kimsenin olup bitenler karşısında şaşırmış görünmemesi oluyor.

      İnsanlar yaşamımın tüm aksiyonlarını doğal bir şey olarak kabullenir. Yoksa her şey bir sırdır, her şey şaşırtıcıdır! Bir tohumun ağaca dönüşmesi, sabah güneş doğarken kuş cıvıltılarının gök kubbeye yükselmesi bir mucizedir. Her an mucizelerle karşılaşırsın ama yine de bu durumu yadsıyıp şaşırmış görünmezsin.

      İşte hayatın en şaşırtıcı yanı budur… İnsanların yaşamı doğal görmesidir. Sadece çocuklar hayatı doğal karşılamaz. Bu nedenle çocuklarda güzellik, zarafet ve masumiyet doruktadır. Onlar sürekli merak içinde çevreyi irdeler; her şeyi sevgiyle kucaklar. Deniz kenarında çakıl taşları veya deniz kabukları toplamak, kumdan kuleler yapıp, kuma ayak izleri bırakmak… çocukları izle, nasıl keyifle koştuklarını, büyük elmaslar bulmuşçasına, nasıl bir keyifle renkli taşları topladıklarını, çiçekleri, yabani çiçekleri derlediklerini izle ve gözlerinin içine bak

        Veya kelebeklerin arkasından koşarken izle onları. Bütün varlıkları, vücutlarının her hücresi şaşkındır. İşte hayatı yaşamaya değer yapan en önemli özellik tamda budur.

        Şaşırma özelliğini yitiren insan, ruhunu da kaybeder. Şaşkınlığının tükendiği an, sende tükenmişsindir. Merakının sonlandığı an, kendini de sonlandırmış olursun.. Her şeyi huşu içinde doyumsamadığınız an, acizleşirsiniz!..

         Kahkaha yeteneği ve dünyanın çılgın olduğu duygusuyla doğmak, hayatı yaşamaya değer yapan özelliklerdir; Salt yaşamaya değer değil, dans etmeye de değer, kutlayıp baş tacı yapmaya da değer.

         İnsanlar şaşırmak yerine yadsımayı tercih eder. Bu onları rahatlatır; aksi halde içinde bir huzursuzluk baş gösterir. Oysa hayatın gerçekliği içinde her yerde ve her koşulda muazzam sürprizlerle karşılaşırız. Tam da bu noktada Paris’te görevlendirilmiş ünlü bir generalin hikayesini paylaşmak istiyorum;

         “… General bir sabah küçük oğlunu sabah yürüyüşü için bahçeye çıkarır. Yürüyüş parkurunda ilerlerken çocuğun Napoleon’un bir atın üzerindeki heykelinden, büyük bir mermer heykelden etkilenmesi generali ziyadesiyle mutlu eder.

           Çocuk, ‘Baba, Napoleon çok güzel, çok büyük! Her gün sabah yürüyüşüne çıktığında beni de Napoleon’a bakmak için buraya getirir misin?’ der.

            Kendisi de bir general olan baba, çocuğu da Napoleon gibi dünyaca ünlü insanlara ilgi duyduğu için çok mutludur.

             ‘Bu iyiye işaret! Er veya geç ilerde oğlumda büyük bir general olacak’ diye düşünür.

            Mutluluk ve övünçle sarmal bu sabah yürüyüşleri aylar boyu sürer. Ta ki bir gün, Generalin başka bir bölgede görevlendirilmesi nedeniyle oğlunu son kez çok sevdiği Napoleon ile vedalaşmak üzere gezi yolundaki bahçeye götürür.

             Gözyaşlarına boğulan çocuk babasına;

             -Babacığım hep sormak istedim ama bahçeye her gelişimde büyük Napoleon’dan o denli etkilendim ki heyecanımdan sürekli sormayı unuttum … Bu gün artık buradan ayrılıyoruz ve ben öğrenmek istiyorum.

            -Sürekli zavallı üstünde oturan bu adam kim? Der.

            Sevinci kursağında düğümlenen General olduğu yerde kalakalmıştı…”

           “En şaşırtıcı olan tek şey, senin şaşırmış görünmemendir. Yaşamın bu şekilde sıkıcı bir hayat, üzüntülü bir hayat haline gelir.

           Çocukluğunda sahip olduğun şaşırma özelliğini geri kazan. Yine aynı masum gözlerle bak… Bu cehalet değildir. Cehalet ve bilgi aynı boyuta aittir; Cehalet daha az bilgi demektir, bilgi daha az cehalet anlamına gelir;

           Fark sadece derecelerle ilgilidir… “Bilgili insan soru işaretiyle, merak içindeki insan ünlem işaretiyle yaşar” Masumiyet, bilgi ve merak, yaşama pek çok yetişkine acı veren karamsarlık ve umutsuzluk duygusu yerine, merakla ve doğal bir keyifle yaklaşma kapasitesini iyileştirmek için her insanın en son  masumiyet haline, çocukluğuna bakıyor. ” (*)

           İçinizde özenle koruduğunuz çocuğun, coşkusuyla sarmal Güzel bir hafta dileklerimle.

(*) Osho