MAÇKALILAR UNUTTUNUZ MU BENİ? 

Benimle olan hatıralarınızı beyninizden sildiniz mi? Patika yollarımda yürüdüğünüzde adımlarınızı nasıl saydığınızı unuttunuz mu? Yılların şahidi gibi her tarihte aynı yerinde duran kayaya oturduğunuzda oluşturduğum orman denizini seyrederken ufuğun kızıllığına dalıp gitmenizide mi unuttunuz? 

Hiç mi inek beklemediniz çayırlarımda? Ya “İneğin kayboldu!” diye panik halinde koşarken düşmeyesiniz diye size uzattığım dallara sıkıca sarılmanızda mı aklınıza gelmedi? Ya yağmurda dallarımın altına sığındığınızda gövdeme yaslanıp yağmurun geçmesini beklerken daldığınız düşünceler... Onları da mı unuttunuz? 

Gövdemden yaptığınız sakızları birbirinize göstermek için yaptığınız yarışı da mı unuttunuz? Ya “O ağaç benim;  ben ondan sakız yapacağım!” deyip küçük darılmalarınız... Hiç mi düşmedim aklınıza? Hiç mi anılarınız canlanmadı beni bir kamyon kasasında gördüğünüzde? Hiç mi vicdanınız sızlamadı gençlerimizin upuzun gövdelerini bir yol kenarında yattığını gördüğünüzde? Bu kadar mı vicdansız ve suskun oldunuz? 

Çocukken gövdemin altında yaptığınız kelifde otururken sessizliğime şahit olmanız ve huzur bulmanızda mı aklınıza gelmedi? Sadece kuşların sesini işitmeniz... Bunlar da mı aklınıza gelmedi? Ya akan küçük ırmağın yanında ısınmak için yakacağınız ateşte sizin için bıraktığım kuru dalları toplarken “En çok ben dal topladım!” diye bağırmanız da mı kulağınıza yansımadı? 

Ateşte pişirmek için deremde tuttuğunuz alabalığı çubuğa dizip pişirdiğinizde aldığınız lezzet ve sonra demlediğiniz çay. Bunları da mı unuttunuz? Ya topladığınız mantarlar... Hiç mi Kise’nin sesinden sessizliğin içinde irkilmediniz? Ya büyük bir kuşun sessizce dalımdan kalktığında “Gördüm onu, gördüm onu!” deyip birbirinize bağırmanız da mı canlanmadı anılarınızda? 

Ya sevdiğini, sevdiğine itiraf edemeyip siyah beyaz Türk filmlerinde izlediğin o sahneyi tekrarlamak için gövdeme sevdiğinin baş harfini çakınla çizerken hiç itiraz ettim mi size? Hiç sevdiğinin adını avazın çıktığı kadarıyla bağırdığında o itirafını başkasıyla paylaştım mı? “Sırrımız!” deyip içinde tutmadım mı? Şimdi beni yok edercesine keserlerken siz insan olarak nerdesiniz? 

Yıllardır insanlara faydalı olmak için yaptığım fedakarlıkla, çektiğim acıları içimde sakladım. Siz üzülmeyesiniz diye için sakladığım gözyaşlarımı gözelere, gözeleri dereye, dereyi denize akıttım. O gözyaşlarımı denizden okyanuslara ulaştırdım, belki bir gün bizim de ihtiyacımız olduğunda, akıttığımız gözyaşlarıyla yetiştirdiğimiz insanlar bizi duyar diye! Ne kadar yanıldığımı şimdi daha iyi anlıyorum! 

Bunca yıl bende oturup dinlenmişsiniz. Bende huzur bulmuşsunuz. Bende balık olmuşsun, bende kuş olup yuvadan uçmuşsunuz. Bende doymuş, bende genç olmuş, bende hayat bulmuş, bende toprağa gömülmüşsünüz. Bunların hepsini hafızanızdan sildiniz mi? Sizin için ne yaptıysam olmadı. O övündüğün vicdanınız ve koruma içgüdünüz nerde? Her şeyimi, yaşamımı, varlığımı sildiniz! Biriktirdiğiniz hatıralarınızı da mı sildiniz? Yazık, yazık, yazık! 

Artık bakar durursun; “Nasıl yaptım?” diye vahlanırsınız! Bundan sonra ne hatıranız kalır, ne anlatacağınız anılar! Kendi kararınızı kendiniz verdiniz! Hayatında ormansız bir yaşam istediniz! Ormansız bir hayatı başarırım sandınız! Ancak ne kadar yanıldığınızı anladığınızda ben artık olmayacağım! Paranın yeşiliyle avunursunuz!

Hoşcakalın Maçkalılar! 

Kaynak: Maçka’nın Yok Olan Ormanları Adına Paparza Ormanı