AKP, okul müdürleri seçiminde kendi yandaşlarını teker teker bulup  müdür  yaptı. Öyle ya bal tutan parmak yalar. Kendisinden olmayanlar çok yetenekli olabilir, hatta yıllarca yöneticilik de yapmış olabilir ama  o aday,  Eğitim-Bir Sen üyesi değilse ağzıyla kuş tutsa bile müdür olamaz gerçeği çıktı ortaya.

Aday yeter ki Eğitim-Bir Senli olsun bir gün bile idarecilik yapmasa, sorulan sorulara yeteri kadar yanıt veremezse suç olmaz ki. Çünkü o aday onlardan ya, yeter de artar bile. Parti teşkilatı, Eğitim-Bir Sen  kafa kafaya vermişler ve müdürler arasına  kendilerinden  olmayan bir yabancıyı sokmamışlar. O nedenle takdir ediyorum onları. Sosyal demokratlara, liberal partilere örnek olsun onların davranışı. Çünkü  o partililer, devletten yana, kurumun başarısından yana düşünüyor ve kim o görevi iyi yaparsa onu atıyorlar. Kısaca seçmenine vefa borcunu ödemiyorlar.

Adı, Milli Eğitim olan bakanlığımızın başındaki milli unvanını hiçe saymışlar galiba.  Milli, o millete ait olandır. Onun inancı, siyasal yaklaşımı farklı olsa da o ülkenin bir bireyidir ve vatanının emrindedir. Öğretmen alevi olabilir, solcu , ülkücü olabilir hatta paralelci de olabilir; ama o öğretmen yönetme yeteneğine sahipse  bu kişinin önünü kesmek bence dürüstlük değildir.
Türkiye Kamu-Sen ve  Türk  Eğitim- Sen bu adaletsizliğin, taraf tutmanın peşini bırakmayacağa benziyor. Öğretmenleri fişlemeye tepki gösteriyor. “Kimin karakterli, kimin karaktersiz olduğunun ölçütlerinin neler olduğunu öğrenmek istiyorlar.”
Güzel de, madem ki siz Eğitim-Bir Sen’den gelen listelere göre okullara yönetici atayacaksınız neden göstermelik sınav yaptınız? Bence yapılan bu sınav, eğitim ordusunda bir darbedir. Çünkü iktidara biat edenleri el üstünde tuttular. Muhalif öğretmenleri ise susturmaya çalışıyorlar.

Bizim zamanımızdaki atamaları gerçekten özlüyoruz. Özellikle 1950-60-70 yıllarında bir okula müdür mü atanacak, o kişinin sicili incelenir  ve uygunsa o öğretmene müdürlük bakanlık tarafından teklif edilirdi. Ne bir siyasi parti, ne de torpil aranmaz, bakanlıkça uygun görülen yönetici olurdu. İktidardaki partiye ters bir siyasal yapıya sahip olsa bile yeterli ise o öğretmenin önünü kimse kesmezdi ki doğrusu bu değil midir?

Ben, dini eğitim almış bir birey olarak, bu iktidarın tutumuna şaşırıyorum doğrusu. Bizim dinimiz, hak hukuk dinidir. Sosyal adaletten ve sosyal devletten yana bir dindir de. Allah, “Karşıma kul hakkı ile gelme,” buyuruyor insanlara. Kul hakkı ille de para-pul değildir. Hak edeni itip hak etmeyeni kayırmak da kul hakkıdır. “Hiç bilenle, bilmeyen bir olur mu?” dinimizin bir emridir. Siz namazınızı kılacaksınız, orucunuzu tutacaksınız, ama kul hakkı yiyeceksiniz ve o zaman kulları kandırdığınızı sanırsınız ama Allah’ı kandıramazsınız. 13. yüzyılın uzun soluklu ozanı Yunus Emre diyor ki: “Bir kez gönül kırdın ise/ Bu kıldığın namaz değil.”  Bu sınavda nice öğretmenlerin gönüllerini kırdılar ve onların kişilikleriyle oynadılar.

Peki sorun devlette mi, sistemde mi? Bence sistemden kaynaklanan olumsuzluklardır. Çünkü iktidarlar değiştikçe milli değerler iktidarın istediği biçime sokuluyorsa bu demektir ki sistem yerine oturmamıştır veya bile bile oturtulmak istenmemektedir. Atamalarla , öğrenci yerleştirmelerle ilgili yönetmelikler keyfi olarak değiştiriliyor, oldu bittiye getiriliyorsa bir yerlerde hata var demektir.

Eğitim sisteminde “Önce insan, iyi yurttaş” yetiştirmek gerekiyor. Kendi çıkarları kadar başkalarının çıkarlarını da ülkemizin geleceğini  de düşünen insanlar yetiştirmek temel görevken iktidar, detaylarla yıllarımızı öldürüyor. Öğrencinin velisi, “Eti senin kemiği benim” der ve çocuğunu emin ellere teslim ederdi. Çünkü öğretmenin bir saygınlığı vardı . Şimdi sistem bozuldu, iktidara yatkın kişiler Eğitim Bakanlığını paylaştı; ama o insanların toplumdaki saygınlığı tartışılır duruma geldi. Bunu söylerken atanan arkadaşların tümü yetersizdir diye bir yaklaşımım yok. Ama şu bir gerçek ki yapılan yöneticilik sınavında hak edenlerin hakları yenilmiştir.
Keşke ben yanılmış olsam!