Küreselleşme çağımızın özellikle son yıllarına damgasını vurmuş bir tanımlama. Aslında batı orjinli “Global” sözcüğünün tam karşılığı bu ifade biçimine denk gelmiyor. Sözcük batı dillerinde genel olarak; Sınırsız, sınırı olmayan, yerel özelliği bulunmayan ve yerellikten etkilenmeyen anlamında kullanılıyor.
Bu sözcüğün en çok kullanıldığı yerler, önceleri, matematiksel ve fiziksel kuram ve kuralların bir sınırlama atına alınmasının önlenmesine yönelik durumlardı. Kuramsal yetmezlik ya da uygulamada karşılaşılan yetersizliklerin olumsuz etkisini yok saymaya olanak veren bir deyim, bir kılıftır.
Çünkü yaşadığımız yer kürenin (en azından dünyanın) tüm fizik kuralları, doğrusal olmayan bir yapıya ve özelliklere sahiptir. Buda göstermektedir ki bu tanımlama, fen bilimleri alanında dahi karşılığı olmayan uyduruk bir sözcüktür.
Küreselleşme, daha sonraları toplumsal alanlara da uyarlanmaya başlandı. İlk kullanılış biçimi ile daha çok “uluslararası ortak kullanım alanları” ve uluslararası boyutta geçerlilik” gibi masum anlamları çağrıştıran bu sözcüğün kullanım alanları giderek önce genişletildi, daha sonra da biçim ve içeriği değiştirilerek Çok Uluslu Şirketlerin ve bunların ardındaki devletlerin denetiminde olan uluslararası tekelci sermayenin peşinde olduğu “sömürü” işlevini tanımlayan bir sözcük konumuna dönüştü.
Şimdilerde ise adından başka hiçbir şeyi yeni olmayan ve sınırlara, görünürde, dokunmaksızın! Dünya siyasal coğrafyasını yeniden çizmeyi! Ve biçimlendirmeyi amaçlayan “Yeni Dünya Düzeni” nin, ekonomik alandaki düzeneğini oluşturuyor…
Bu küresel köleleştirme sistemi, ele geçirdiği kimi yerli ve kendince milli işbirlikçileri eliyle dünyayı kabusa dönüştürürken, bu sürece yönelik olarak, son yıllarda, küresel olarak yoğun eleştiriler ve direnişler gündeme getiriliyor. Bunlardan birisi de Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından yayımlanan “İnsani Gelişim Raporu” dur.
Çarpıcı sayıların yer aldığı bu rapor, içerik olarak, küreselleşmeyi inceliyor; Varsıl ve yoksul ülkelerin aralarında ekonomik gelişmişlik bağlamında uçurumların oluştuğunu ortaya açık olarak koyan rapor, dünya barışını tehdit eden bir durumla karşı karşıya kalındığına vurgu yaparak, acil önlem çağrısında bulunuyor.
Adına “Finans Kapital” denen yüzergezer para, sınır tanımaz bir vurucu güç gibi ülkelerin ekonomilerini vurabiliyor. Öngörüden uzak ve Demokratik kültür fakiri yöneticilere tutsak ülkelerin halkları, bugünden yarına ne olacağı hakkında bir kestirimde dahi bulunamıyor… Küreselleşme sürecini derin bir güvensizliğe bağlayan serbestlik kuralı sürecin özünü oluşturan kural tanımazlıktan kaynaklanıyor.
Sanayi devrimini gerçekleştirememiş ülkelerde sanal ekonominin “reel ekonomi” yi kıskaca alması, “kara para aklama” trafiğini hızlandırdıkça istikrar kubbede hoş bir seda olarak yankılamaya devam ediyor!
Siyasette bir üfürük, ekonomide fırtınaya dönüşür; sözünden hareketle “paradan para kazanma” kolaylaştırılıp, teşvik edildikçe başta bankalar sistemi yozlaşıyor; yolsuzluklar yumağı tüm ekonomiyi kanser gibi sarıp sarmalıyor!..
Yıllar var ki Türkiye’de itinayla bozulan! Yapının ulusça ceremesini çekiyoruz…
Ve görülen o ki bu aymazlığa yetti Tamam diyene kadar da çekeceğiz…
Uzunca bir süreden beri uygulanan Kemal Derviş patentli programın! Patronları istiyorlar ki ülke siyasetinde yaprak kımıldamasın, kimse sesini çıkartmasın, yoksullaştırılmış kitlelerin sırtına vurulan ağır yüke sızıltısız katlanılsın.
Sizce Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun, kendinden emin ve pervasızca “İş Güvenliği ve İş Sağlığı Mevzuatını Kaldırttık …” deyip Arabuluculuk Sistemini savunması başka neye yorulabilir ki?
Otur otur…
Kalk kalk…
Olası mı?
Dipten doruğa insanların sinirleri de bu baskılama ve gerilime kimi zaman dayanamıyor, bir kibrit çaksan ortalık parlıyor!..
Sürekli celallenip, birbirine olmayacak yakıştırmalarda bulunan siyasetçilerin bu uygunsuz tavırlaşmaları bu sürecin sonucu!..
Dipten doruğa bir acı gerçeğin dışavuruma.
Özgürce, Yüreğinizce bir hafta dileklerimle…