Yarası olun gocunsun!
Veya kriterleri söylenenlere uymayanlar.
Ben gocunmam, alınma da alınmam.
Nasılsa bir yere aday olmayacağım.
Bundan sonrasını aday olacak olanlar düşünsün.
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla misali.
Kurtulmuş’un ki de aynı o misal.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, belediye başkanlığını düşünenler için reçeteyi açık seçik verdi.
Kısacası son sözü söyledi.
Üstelik kitabın ortasından da konuştu.
Bakın Numan Kurtulmuş neler söylemiş.
“Başarılı belediyecilikte hizmet şarttır, ama hizmet etmek tek başına yeterli değildir. Mutlaka insanların gönlüne girebilmek, insanlara sevgiyle tevazu ile yaklaşmak lazım. İnsanlar, ne kadar hizmet ederlerde etsinler kibir kuleleri gibi ortalıkta dolaşanlardan hazzetmezler. Onlara sempati duymazlar. İnsanlar Cumhurbaşkanımızı niçin seviyorlar? Çünkü evinden el sallayan bir ev hanımının ricasını kırmayıp evine gidip çayını içiyor, fukara sofrasında dizini kırıp oturabiliyor. İnsanlara çocuk dahi olsa son derece mütevazı, arkadaşı gibi yaklaşıyor ve bunları siyasi bir kaygıyla yapmıyor. İnsani bir tavır olarak bunu ortaya koyuyor. Adaylarımızın da bu özellikleri taşıması en az hizmet kadar önemli bir özellik olacaktır. Değerler dünyamız seçim kampanyasının hassasiyetlerinden olacak.”
Belediye başkanlığına aday olacaklar, Kurtulmuş’un yukarıda verdiği reçeteyi kantarın bir kefesine, kendilerini ise kantarın diğer kefesine koysunlar.
O reçeteyle kendilerini bir tartsınlar bakalım nasıl bir sonuç ile karşılaşacaklar. Kantarda kişinin kendi tarafı, verilen reçeteyle denk geliyorsa o zaman sorun yok.
Başkanlık için adaylığı rahatça düşünebilirler.
BİZİM DERDİMİZE BAKIN!
Büyük firmalar konkordato ilan ediyor.
Çoğu şirket batma noktasına geldi.
Esnaf gidemez durumda.
Müteahhitler oksijen çadırında nefes almaya uğraşı içerisindeler.
Emeklilerin, memurun ve işçinin aldığı maaşın yarısı elinden alınınca ayakta kalmak için var güçleriyle mücadele ediyorlar.
Bu kadar olumsuz tablo yaşanmasına rağmen milletin uğraştığı veya ilgilendiği şeye bakar mısınız?
Neymiş efendim, “Demet Akalın’a icra gelmiş.”
Ve bundan dolayı da Akalın eşinden boşanmış.
Amanın da amanın!
Tek sorunumuz Demet Akalın’ın yaşantısı oldu.
Ey bre gafiller, ülkede koskoca şirketler, firmalar, fabrikalar bitme noktasına gelmiş siz halen Akalın’la yatıp kalka duruyorsunuz.
Demet Akalın’la ilgili haber gazetelerin sayfalarında çarşaf çarşaf verilirken TV ekranlarında ise sabah programlarının baş konusu oluyor.
Vallahi bunları görünce ne bileyim sanki Türkiye ekonomisi kriz yaşanmıyor gibi geliyor bana.
Hani derler ya, “Leyleğin ömrü laklakla geçermiş.”
Sorumsuz ve hiçbir şey umurunda olmayanların da ömrü “Lay lay lom ve abidik gubidikle” geçiyor.
ÖLÜM VAR GARDAŞ ÖLÜM!
Rahmetli Abdulmetin Balkanoğlu hoca ne demişti?
“Artık, ölümün yaşı, zamanı, vakti yok. Eskiden mahallelerimizde birisi öldüğü zaman bilirdik işte Ayşe teyze veya Ahmet amca öldü derdik. Yani yaşlıları bilirdik. Şimdi öyle mi? Ölüm yaşa, gence yaşlıya bakmıyor.”
Balkanoğlu hocanın söyledikleri mutlaka hepimize bir şeyler çağrıştırmaktadır. Ömür kısa.
Zaman su gibi akıp gidiyor.
Biz gençken birisi için otuz yaşındadır dediklerinde, “Vay be otuz yaşında he” diye düşünürdük.
O nedenle diyoruz ki nedir bu hırs?
Nedir bu ego?
Nedir bu kapris ,kibir?
Ne olacak?
Dünya sana mı kalacak?
Dünyaya kazık mı dikeceksin?
Her şey senin olsa, her makama sahip olsan sonu ne olacak?
Bunları hiç düşündün mü?
Bakın çevremizde zamanına, sırasına bakmaksızın bir çok dostumuz ve arkadaşımız gözlerimizin önünden bir kuş gibi uçuverdiler.
Yine bir çok dostumuz arkadaşımız sağlıklarında yaşadıkları sorunlarla uğraşıveriyorlar.
Allah yardımcıları olsun.
Allah tez zamanda onlara şifa versin.
Sen ve senin gibiler hala film peşinde koşmaya devam ediyorsunuz.
O musalla taşında kaçışın yok birader!
Şuna inan, ömrü senden uzun olanlar musalla taşının başında seni bekleyecekler.
YAPANIN YANINA KAR MI KALACAKTI?
Ne sandınız?
Yaparken ne düşünüyordunuz?
Burasını muz cumhuriyeti olarak mı biliyordunuz?
Kimsenin görmeyip bir şey yapmayacağını mı zannettiniz?
Oh, ne hak ne hukuk tanıdınız!
Bir çırpıda kaşla göz arası yapıverdiniz!
Nasılsa İmar Barışı çıktı, bize bir şey olmaz diyerek yaylalara kaçak yapınızı yapmak için gece gündüz durmayıp çalıştınız.
Sonunda muradımıza erdik derken devleti bir anda tepenizde gördünüz.
Şuan yaptıklarınız bir bir yıkılıyor.
Doğru olan da yapılıyor.
Bundan sonra ne Mİ yapılacak?
Tabi ki her şey kanunlar çerçevesinde yapılıp yeşermeye başlayacak.
KİM ADIM ATACAK?
Tasarruf yapılması yönünde sözler söyleniyor ama bu güne değin birisi çıkıp da işte biz tasarrufa gittik, bu araçlarımızdan vazgeçtik, aldığımız bu malzeme kalemlerinde kısıtlama yaptık, falan demedi.
Yoksa dedi de biz mi duymadık?
Merak ediyoruz bakalım bu konuda ilk adımı kim atacak?
Ya da hangi kurum biz Cumhurbaşkanımızın çağrısına ses veriyoruz diyecek? Pek diyeceklerine ihtimal vermesek de yine de, vatansever, ülkesini düşünen, garip gurebanın hakkının yenmesinden korkanların ses çıkartacağını düşünüyoruz.
Ülkemizin geçtiği süreci Zigana Dağı’nın tepesindeki Ali dayı da biliyor. Ekonomik yangının esintisi oraları da vurmaya başladı.
Konu ile ilgili daha ne bekleniyor onu da anlamış değiliz?
HER GÜN BİR SKANDAL
Yayın danışmanımız Selahattin Özcan yazdı.
Özcan’ın yazısını desteklemek babında ben de yazayım istedim.
KTÜ’ye bağlı Farabi Hastanesi’nde gün geçmesin ki bir skandal yaşanmasın. Arkadaş, yaşananlar karşısında hasta yakınları ne yapacağını şaşırmış durumda. Yanlış teşhisten tutun da, hijyenik ortama kadar bir sürü sorun yaşanmakta Farabi Hastanesi’nde.
Tabiri caizse insan sağlığı yerlerde sürünüyor dersek herhalde abartmamış oluruz.
İşin ilginç yanı ne biliyor musunuz?
KTÜ Rektörü Süleyman Baykal’ın da Profesör olarak hastanede görev yapmasıdır.
Hadi kimse görmüyor yaşanan olumsuzlukları, Allah aşkına Rektör de mi görmüyor?
Kendisi o hastanede ameliyatlar yapmasına rağmen yaşananlardan bihaber mi?