KİTABI ORTASINDAN OKUMAK!

Herkes birbirine saldırıyor, suçluyor; aşağılıyor, küçümsüyor, hakaret ediyor. Kimilerinin açtığı tazminat davasına bakılıyor, kimilerinin hakaretleri “suç kapsamına” alınmıyor, kimileri de “suç duyurusunda” bulunsa dahi, “fikir özgürlüğü” denilerek dava açılmıyor.

İnsanın “bu ülkede adalet, hukuk, yargı, yargıçlar-savcılar var” diye haykırası geliyor.
“Türk lirası bizim için çok önemli ve değerli” diyorlar. / Ne zaman? Kur yükseldiğinde, Türk Lirası değersizleşip çürüdüğünde./ Gerçekten sizin için “Türk Lirası” değerli ve önemliyse, “Yap-işlet-devret yöntemiyle inşa ettiğiniz yollar, köprüler, tüneller neden dolar ve avro anlaşmalı sözleşmelerle hazine garantili ödemelere bağlı? Ödenmesinde bir sorun çıktığında da neden yüce(!) Londra mahkemeleri yetkili kılındı?”

Türk mahkemelerinin suyu mu çıktı? Türkiye’de “adalet, hukuk, yargı, yargıç ve savcı” yok mu? Türk Mahkemeleri bu davalara bakacak kapasite ve yetenekte değiller mi? Anımsayalım, Osmanlı’nın mahkemeleri “kapitülasyonlardan ötürü, hiçbir ecnebinin suçlu bile olsa davasına” bakamıyor, her yabancı ülkesinde yargılanıyordu.

Bir düşünün “Rahip Bıramsı, Alman Gazeteciyi” yargılayıp mahkum edebildik mi? Amerika’dan ve Almanya’dan gelen bir telefonla “özel uçaklar” hazırlanarak ülkelerine gönderilmediler mi? Türkiye mandater bir ülke miydi de, yargısının kararına uyulmadı?

Yirmi yıllık bir yönetim “çıkardığı yasalara, kurduğu hukuk sistemine, yetiştirdiği yargıçlara-savcılara vicdani kanaat olarak inanmıyor, güvenmiyor, gidip Londra mahkemelerine-yargıçlarına inanıyor, güveniyor, teslim oluyor. Bu, yüz karalığıdır.

Dolar on sekizlerden, Avro yirmilerden döndürüldü. Şimdi de “döviz kuruna ayarlı mevduat” devri başlatıldı. Türk Lirasının suyu mu çıktı da faiz dolara endekslendi? Herkes, yerli, milli, milliyetçi, muhafazakar ama Türk parasına sahip çıkan yok, Türk lirasını koruyan yok. Bilirsiniz, “muhafazakarlık değerleri korumak ve sahip çıkmaktır.” Söz konusu “milliyetçilik olunca”, “dini, imanı, ezanı, Kuran’ı, milli değerleri, geleneği, göreneği, tarihi, ataları, mezarları” kimseye bırakmıyorlar. Sıra Türk parasına sahip çıkmaya, korumaya gelince “dolar karşısında” dut yemiş bülbüle dönüyorlar; “yetkili kılınan Londra mahkemelerine” karşı seslerini çıkaramıyorlar. Türk Lirasını güçlendirmek sağlam ekonomiden geçer; üretimden, fabrikadan, topraktan geçer.

Çok yakından tanıdığım dolarla çarpılan bu yiğit ve cesur insanlar bağımsızlığın, özgürlüğün anlamını biliyorlar mı, ya da bağımsızlıktan-özgürlükten ne anlıyorlar?

Hani, “yap-işlet-devret” yöntemiyle yatırımlar “bir kuruş ödemeden yaptırılacak, zamanı gelince devlete-millete bırakılacaklardı. Bir muhalefet lideri “iktidara gelirsek, bir kuruş ödemeyeceğim” dediğinde, iktidar partisinin lideri de Londra mahkemeleri ve alacaklılar için “hele bir ödeme de gör. Paralarını söke söke alırlar” demişti. Bu mahkemelerin arkasında İngiliz hukuku, İngiliz hükümeti ve devleti var. Yani ilkeli, kararlı, güçlü bir anlayış. İnanıp, güvenip teslim olanlar da mandaterci kafalar. Türk mahkemeleri niye öyle değil?

Ocakta zamlar yağmur gibi yağıyor. Aralıkta enflasyon düşük çıksın, memura, işçiye “TÜİK” enflasyonu kadar zam yansısın diye. Bu amaçla benzine, mazota, elektiriğe, doğalgaza, vergilere, harçlara, yollara, köprülere, tünellere, tırafik cezalarına zam sağanağını başlattılar. Doğal olarak hükümetin dahiyane, zekice bu kurnazlığını(!) “benim halkım anlamaz” sanıyorlar. Enflasyonun etkisi altı ay sonra yapılacak yeni zamma kaldı. O zaman da kim öle, kim kala değil mi? Köprüleri, otoyolları, tünelleri, şehir hastanelerini yapanlara para lazım.

Fabrika, tezgah, atölye, üretim olmadan, ihracat artmadan, tarımda, hayvancılıkta gidilen yanlış politikalardan dönülmeden dış ticaret açığı kapanmaz.

Üretim artırılarak (araçlar yeterli değil) ihracat patlatılamıyor. Doların on sekiz, Avronun yirmi lira olduğu zamanlardaki fiyatlar bir türlü aşağı çekilemiyor. Üstelik hükümetin elinde olanlarda da; benzinde, mazotta, doğalgazda, elektirikte, gübrede görüldüğü gibi. Yiğitlik, kahramanlık nerede kaldı?

Bakanın gözündeki “ışıltı” halka faiz olarak, TÜİK’e rağmen piyasa enflasyon olarak yansıyor, eziyor.

Sağlıkla sevgiyle kalın.