Nasıl ki yüzmek,yürümek unutulmazsa, futbol oynamak da unutulmaz!
Hazır olmayabilirsiniz,hasta olabilirsiniz,formsuz olabilirsiniz ama futbol oynamayı unutmazsınız..
Eğer elinizde Sosa gibi; kendisini kanıtlamış üst düzey bir oyuncu varsa,ve de çok çok büyük paralarla alınmışsa ,şu ya da bu sebeple O’nu yok sayamazsınız.
“Tam hazır ol da öyle oynatayım ” diyemezsiniz?
Sürekli yedekte tutarak,hırslandıramazsınız, hazır hale getiremezsiniz..
Peki ne yapacaksınız?
Bu tür oyuncuları oynata oynata kazanacaksınız.
Bu maç 20 dakika, gelecek maç yarım saat, sonrasında bir devre filan..
Fenerbahçe maçının ikinci yarısında girdiği sahada yaptıklarıyla ne demek istediğimizin canlı örneğidir Jose Sosa..
Ve bu Sosa artık baştan sahaya çıkıp, yorulana kadar mutlaka oyunda kalmalıdır.
Yoksa bir oyuncunu markajla etkilisiz hale getirip top tutmanı pas yapmanı engelleyen her rakip senin kolunu kanadını kırıp uçamaz hale getirir.
Bu arada Yusuf Yazıcı ile Sosa biri birinin alternatifi değildir.
Okay-Kuçka, ya da Okay-Onazi ikilisinin önünde ikisi birden çok rahat oynar.
Hep defansif yönün zarar görmez, hem de ofansif anlamda daha etkili bir takım olursun.
Ve de Burak Yılmaz’ın attığı goller de katlanır.
***
Konyaspor maçının kırılma anı nasıl rakibin 18. dakikada değerlendiremediğimiz 10 kişi kalması ise, Fenerbahçe karşılaşmasının da iki kırılma anı var bence.
Bunlardan ilki Burak’ın golü atabilse skoru 2-0’a getirecek pozisyon.
Bunun için diyecek fazla bir şey yok..
Goldür kaçar..
Diğeri ise Aykut Kocaman’ın savunma oyuncusu İsla’yı dışarı alıp Soldado’yu sahaya sürdüğü 78. dakika.
Bu dakikadan sonra beraberlik için riske girerek saldıracak Fenerbahçe’nin defansının arkasında boşluklar oluşacağını düşünmesi gereken Rıza Hoca’mız anında karşı hamle ile Kucka’yı ve ya kendisinin uygun göreceğini birini dışarı alıp Hugo Rodallega’yı sahaya sürmeliydi.
***
Doğrudur, savunmamız ve orta sahamız çok iyi direndi ve aut olan pozisyon korner verilmeseydi maçı da kazanmıştık ama, ileride antrenmansız maça çıkan yorulmuş Burak dışında araya ya de önüne atılan topları kovalayacak tehditkar bir oyuncu olmadığı için yakaladığımız pek çok kontratak pozisyonunu da değerlendiremedik.
Üstelik bu pozisyonlarda kaptırdığımız toplar, kontra olarak bize döndü.
Kaldı ki böyle bir hamle de giren oyuncunun illaki gol atması da gerekmez.
Rodallega’nın topla karşı kaleye yönelmesi bile 4-5 oyuncuyu geriye koşturup Fenerbahçe için oyunun boyunu en az 40 metre uzatırdı.
Bu da kalene gelecek atakların hem sayısını hem de etkisini azaltırdı.
***
Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman maçtan sonra yaptığı açıklamada” Trabzonspor’u adeta ezberledik, önce etkili silahlarını elinden aldık” gibi bir ifade kullandı.
Demek ki, özellikle böyle büyük maçlardan önce kendinizi karşı takım antrenörünün yerine koyarak empati yapmakta, gerektiğinde bazı yedek silahları devreye sokmakta yarar var!
***
Bu arada, tribündeki 40 bina yakın seyircinin yanında, maçtan bir iki güncesinden beri Trabzon’un atmosferini göz önüne alanlar, Trabzon için Trabzonspor’un ne demek olduğunu bir kez daha düşünsünler..
Ve Trabzon’un tek markasının Trabzonspor olduğu gerçeğiyle bu takımı mutlaka zirveye oynar hale getirmenin bir yolunu bulsunlar.
Öyle,” Bana ne ya, yönetim düşünsün” demekle bu işler olmaz..
Çünkü Trabzonspor’un sorumluluğu , sadece yönetimlere bırakılamaz..
Zaten sadece yönetimler de fazla bir şey yapamaz..
***
Elbette kazansaydık çok sevineceğimiz bir maçtı Fenerbahçe karşılaşması ama ilk yarıdaki o inanılmaz kötü futbolu düşününce sanıyorum beraberlik de çok fazla üzmedi.
Ancak eminim şu çok sevindirdi.
3 temmuz Şike Sürecinden sonra ilk kez bir Fenerbahçe maçını yüzümüze gözümüze bulaştırmadan tamamladık.
Kötü niyetlilere, şom ağızlılara malzeme olmadık.
Kocaman’a Volkan’a bile bir şey demedik..
Bravo gençler..
Tribünlerde mükemmel şovlar yaptınız..
Takımınızla hop oturup hop kalktınız.
Attığımız golde sevinip, yediğimizde üzüldünüz ama..
Trabzon’u ve Trabzonspor’u üzmediniz..
Size de helal olsun.