2024 Yerel Seçimlerini geride bıraktık. Çok taze ve sıcak yorumlar genellikle duygusal olur. “Başarı” ya da “başarısızlık” akılcı biçimde, koşullar ve olanaklar dahilinde değerlendirilemeyebilir. Önyargı yaygınlığı ve gerekçe -mazeret- arama/bulma kolaycılığı artar, salt kendini/siyasal aidiyetini savunma refleksi öne çıkar. Belediye seçimlerinde aşırı iddialı olsun ya da olmasın tüm parti ve adaylarda bu durum gözlenir.
Ayrıntıları bir yana bırakarak saptamak gerekir ki merkezi yönetim ve bileşenleri yerelde büyük kayıplar yaşamıştır. Seçimi büyük sürprizlerle birlikte muhalefet, daha doğrusu CHP kazanmıştır. -“Sol” ve Sosyalist partilerin durumu başka bir yazı konusu.- Özellikle CHP kazandığı belediye başkanlıklarıyla, yerel meclis çoğunluklarıyla “hizmet” için büyük olanaklara kavuşmuştur.
1980’li yılların sonunda güç yitirmeye başlayan ANAP Hükümetine karşın kıpırdayan, harekete geçen emekçi kesimler SHP’ (CHP) yi ve diğer Sol ve Sosyalistleri büyük oranda birleştirerek yerel yönetim çoğunluğunu- Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere- elde etmişlerdi.
Çok ilginçtir bu seçimin sonucu da aynı denilebilir. O dönemde ANAP/ÖZAL geriletilerek yıkıldı. Bu aynı zamanda 12 Eylül’e/ Amerikancılığa da vurulmuş önemli bir darbe idi. Daha sonra oluşturulan merkezi hükümet koalisyonları, yapıları gereği ve öngörü/strateji yoksunluklarıyla yükselen halk/kitle hareketlerine önderlik edemediler, AB/ABD/NATO birlikteliğini terk edemediler, tam tersi onlara sarıldılar. Halkın sorunlarına öncelik verip üretim/tüketim, eşitlik, adalet, hak-hukuk düzleminde eğitimden sağlığa ve bütünüyle temel sorunlara kamusal/halkçı yaklaşımla önderlik etmek yerine yeni “oligarklarla” yol almayı yeğlediler!
Asıl konumuzla ilgisi olan yerel yönetim sorunsalı ilk bu dönemde büyük avantajları kullanamayarak başta İstanbul olmak üzere yıkım yedi, çöktü. Belediye ve kamu kaynakları doğru kullanılamadı. Seçilen yöneticilerin kimi atadıkları, yolsuzluk ve rüşvet sarmalına bulaştı. Darı ambarına düşen tavuklar gibi kimi yöneticiler debelenirken “fareler malı götürmeye” çoktan başlamışlardı.
Halkçılık/Kamuculuk unutulur ya da uygulanamaz olmuştu. Sistem kendi geleceği için “Sol” maskeli hırsızları yakalamış, gerçek Sol’u, Kamucuları, yurtseverleri, Sosyalistleri suçlayıp dışlamak için büyük fırsat yakalamıştı. Ayrıca dünya ölçeğinde Sovyetler Birliği’nin yıkılıp dağılması da saldırıları ideolojik düzlemde hızlandırmış, Sol/Sosyalist düşmanlığı yoğunlaşmıştı. Böylesi dengesiz ve eşit olmayan koşullarda yürütülen siyasi savaşım yeni aktörlerin ve yeni akımların – “Liberalizm ve Siyasal İslam” önünü açtı, büyük alan yarattı. Amerikan siyasal uzmanlarının ve CIA’nın 1994’lerde bugünler için oluşturduğu iktidar formülü ne denli “gerçekçi” şimdi daha iyi anlaşılmakta.
Ancak tarih birebir aynısıyla yinelenmez; dönemsel koşullar ve olanaklar benzerlik gösterir, yeni görünümleriyle -versiyon- hatalar/yanılgılar oluşabilir. Günümüzün temel sorunsalı farelerin çoğalmasının yanında fillerin hortumlarıyla ortalığı kasıp kavurduğu gerçekliğidir. Bütün kamu değerlerinin, yer altı ve yerüstü varsıllığımızın küçük bir azınlığa ve esas olarak dışarıya satılıp çar-çur edilmesidir. Varsılın daha varsıl, yoksulun daha yoksul oluşu/edilişi; emeğin değersizleştirildiği, kültürel bozulmanın tavan yaptığı, başka “değerlerin” öne çıkarıldığı, “meşruiyet”-“hak”-“hukuk”-“adalet” vb. kavramların anlamının değiştirildiği bir çürüme…
(………)
Yerel seçim sonuçlarına bakıp AKP’nin gidici olduğunu düşünmek bana “rehavet” sözcüğünü anımsattı. Bir çeşit “tembellik”, “gevşeklik”, sorumluluklarını bir süre “askıya almak”; siyasal özensizlik ve disiplinsizlik de denilebilir. Yukarıda anlatmaya çalıştığım tarihsel sürecin önemi/anlamı şimdi daha iyi anlaşılır diye umuyorum. Söz konusu 90’lı yıllarda ve Cumhuriyet Tarihimizin değişik dönemlerinde başka nedenlerin yanı sıra “başarı sarhoşluğuna” bağlı ciddi geri dönüşlerin olduğu, acıların, yıkımların yaşanmış olgu olarak belleklerde sıcaklığını koruduğu unutulmamalıdır!
“Sistem” kendi yedeğini oluşturmadan siyasi alandan çekilmez/çekilmek istemez. Mendereslerden Demirellere, Özallara ve Erdoğanlara uzanan bir geçmiş. Zaman zaman kesintiye uğrasa da sürdürülen bir ana çizgi. Her dönemin bir “kurtarıcısı”, bir “ikonu” hep bulunmuştur. Görüntü değişikliği ve görünüm kaypaklığı tek vazgeçilmezidir. Yeni bir döneme girdiğimizi düşünmek istiyorum… Kısa olmayacak olan, ilgili sinsilenin/devamlılığın, geleneğin bağlarını/halkalarını kesip yok edecek… Neden olmasın bunca yaşanmışlık, bunca deneyim boşuna mı? Halkımızın çok masum “Birleşin Bildirgesi” değil mi bu seçim sonuçları? Ve hangi düzlemde ne için birleşileceğini gösteren bir ROTA değil mi? Cumhuriyetçi düzlemin ne olduğuna ilişkin düşünce bulanıklığı taşıyanlar, yerel seçim başarısı sonucunda “rehavet” belirtisi gösterenler, “sarhoşluk” belirtisi gösterenler; yaşadığımız son yirmi iki yılın hazırlanışı ve öncesi gelişmeleri unutursak bugünkü “başarı”, kolay ve erken harcanır.
1950’lerden süregelen, türevini/yedeğini yaratan sistem devamlılığı ve “Bekasını” öngören savı, duruşuyla/eylemiyle reddeden…Mustafa Kemal’in, Cumhuriyet’in, Türk Devrimi’nin ve onun ilkelerinin yeniden yaşam bulacağı bir Türkiye’nin oluşması için yeni “oligarklar” dışlanarak Atatürk’ün devrimci kararlılığıyla, dik durarak yürümek/yol almak yurtsever ve namuslu siyasetin “amentüsü” olacaktır!
02 Nisan 2024
Trabzon
-Yarınlar Güzel Olacak-