Aradım. Telefon çaldı. Sekreter “Buyrun.” dedi. Kendimi tanıttım, meramımı anlattım, çiçeği burnundaki Karayolları 10. Bölge Müdürü ile görüşmek istediğimi beyan ettim. Sekreter rutine bağlı diliyle “Şu an meşgul, biz size döneriz.” dedi.
Üç gündür ne ses var ne de bir nefes. Oysaki şimdiki bölge müdürü Mehmet Aşık'ın selefi Selahattin Bayramçavuş'u ister makamından ister cepten aradığımda anında olmasa bile bir zaman sonra mutlaka dönerdi.
Biz bir makamı şahsî meselemiz için arayanlardan değiliz. Biz devletimizin bir makamını aramışsak mutlaka kamu yararına dönük bir mesele ya da problem için meşgul ederiz.
Bizim gazetecilikteki ilk yazımız “Domuzu Kıyıya Çekmeyeceğiz” yazısıdır. İlgili insanlar internetten bu yazımızı okuyup gazetecilikle ilgili hedeflerimiz noktasında beslenebilirler.
Peki niçin aramıştık? Bilgi mi alacaktık yoksa kişisel bir menfaatin alt yapısını mı yapacaktık?
Aramamızın sebebi Borçka'da yapımı süren Güreşen Köprüsü içindi. Çünkü benim tevellüdümün mekanları oralar. Anamız, babamız yıllarımız yadigâr o memlekete. Öncelikle böyle büyük bir yatırımın sadece köy yolunu kısaltmak için mi, yoksa Gürcistan'a açılması muhtemel ikinci kapının öncül bir yatırımı mı olduğu sorusunu sormaktı.
Amacımız bilgi edinmekti, yoksa kişisel bir beklentinin kementine talip değildik.
Bazı makam sahipleri bir gazeteci tarafından arandığında şöyle bir hisse kapılıyor. Sanki ellerine bir nar vermişiz, tek elle bu narın tekini dahi düşürmeden yemelerini istemişiz. Böyle bir şey istemedik, istemeyiz de. İstediğimiz bir yatırımın serencamını öğrenmekten başka bir şey değildi.
Dönmediler. Çünkü tecrübelerimin kerteriz defteri genellikle kurumların önyargı ile meselelere yaklaştıklarını gösteriyor. Oysaki basın iyi kullanıldığında, basınla iyi bir iletişim kurulduğunda hem kurumuna hem de seni o koltuklara layık görenlere fayda verirsin. Ketumluk insanı birkaç adım attırır lakin menzile erdirmez.