Türkiye, gündemin hemen her gün değişebildiği bir ülke olup çıktı. Bir gün tarım konusunda fırtınalar kopuyor, diğer gün, eski ya da yeni belediye başkanları ile ilgili sesler yükseliyor. Bir gün eğitim ile ilgili başarısızlıklar konuşuluyor, diğer gün ücretleri ödenemeyen öğretmenlerin durumu gündeme oturuyor. Bir gün ekonomi, diğer gün spor kulüplerinin iflası söz konusu oluyor. Doğrusu vatandaşlar olarak bizler bu hızlı gündeme yetişemiyoruz. Okumayan, inceleme, araştırma yapmadan konuşmayı çok seven bir millet olduğumuz için; çeşitli televizyon kanallarındaki tartışmacıların fikir ve önerilerini hemen sahiplenip, ertesi gün birbirimize hepsi doğruymuş gibi kabul ettirmek için neler yapmıyoruz ki!
***
Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olma kültürü tipik bir Ortadoğululuk davranışıdır. Bunca kazanımdan, çabadan, gelişmişlikten, milli hamlelerden, tarihi tecrübelerimizden sonra Ortadoğululuk davranış olarak bize elbette ki yakışmıyor. Yapmamız gerekenleri değil de, yapmamamız gerekenlerin hepsini yapmayı siyaset zanneden anlayışlarımız toplumumuzu çok geriyor ve yoruyor. Enerjimizi boşa harcıyoruz. En kıza zamanda kendimize gelmemiz gerekiyor. Yoksa kimse bu coğrafyada bizim gözümüzün yaşına bakmaz bilelim!
***
Son günlerin gündemdeki en önemli konusu ise “Kanal İstanbul” projesidir. Benzer bir proje asırlar önce Kanuni zamanında düşünülmüş, Karadeniz’i alternatif bir kanalla Marmara denizine bağlamak için, bu alan Sapanca gölünden başlanarak, İzmit körfezine kadar incelenmiştir. Bizzat Mimar Sinan’ın öncülük ettiği çalışmalar 3. Murat döneminde de devam ettirilmiş. Ancak dönemin paşaları arasındaki iktidar mücadeleleri böylesine önemli bir çalışmanın, halkın eziyet çekeceği ve donanmanın güçlendirilmesinin yeterli olacağı gerekçesi ile akamete uğratılmıştır. Aynı yıllarda, Orta Asya Türk dünyasının üzerinde oluşmaya başlayan Rus egemenliğini engellemek için, Don-Volga nehirleri arasında da bir kanal açılması düşünülmüş. Sokullu Mehmet Paşa’nın 1579’lu yıllarda öncülük ettiği çalışmalar yine Kırım hanları ile Osmanlı sadrazamları arasındaki iktidar mücadelelerine feda edilmiştir. Kırım Hanı Gazi Giray Han, bu kanalların başlangıcında kanalı kontrol için kurulacak bir Osmanlı şehrini kendi gücü için uygun görmemiş, kanal kazıma çalışmalarında bulunan Kırımlı işçileri isyan ettirerek bu önemli çalışmaları sonlandırmayı başarmıştır!
***
Aynı hatayı Viyana kuşatmasında da yapan Kırım Hanı; “Şu Osmanlı’nın burnu bir sürtsün de görelim” diyerek, Tuna Nehri üzerinde savunmakla görevli olduğu bir köprüden yine iktidar mücadelesi içinde olduğu Merzifonlu Kara Mustafa Paşa kuşatmada başarılı olamasın diye 100 bin kişilik Sırp kuvvetlerinin geçişine göz göre göre izin vermiş, bu kuvvetler ordumuzu arkadan sarınca, kuşatma başarılı olamamış ve Avrupa’dan, Sakarya nehrinin doğusuna kadar çekilme süreci başlamıştı. Kırım Hanının iki yanlışı bize, Orta Asya ve Balkanlar gibi iki büyük vatanı kaybettirmişti unutmayalım!
***
Şimdi de “Kanal İstanbul” tartışmaları başlatılmış durumda. Tarihten ders almamız gerekirse bu kanalın açılmasının engellenip, ertelenmesi değil, bir an önce yapılması elzemdir. Daha da önemlisi bugünkü ilişkilerimizdeki bahar havasına aldanmadan, Rusya’ya karşı elimizde her zaman bir koz bulunması çok önemlidir. Hatta Montrö anlaşması ile ilgili muhtemel olumsuz gelişmeleri de önlemek için şimdiden, “Karadeniz Kanalı” diyeceğimiz tarihi kanalı da, Sapanca gölü, İzmit hattından açacağımızı dünyaya deklere etmeliyiz. Böylece Kanal İstanbul ile ilgili rahatsız olacak devletleri de devreden çıkarmış oluruz. Ayrıca Anadolu yakası bölgesini de, hem sosyal hem de ekonomik açıdan cazibe merkezi haline getirmiş oluruz. Bu kanalların, yapılması ya da yapılmaması konusunda, tarafların kendilerine göre bir sürü gerekçe açıklaması mümkündür ancak, tarihe baktığımızda görüyoruz ki; bu tür girişimleri engelleyenler toplumsal hafızada ödüle layık bulunmamışlardır.
***
Dileriz ki; tarihteki benzerlerinden daha işlevsel ve belki de daha muhteşem olacak olan bu kanalların açılması, Osmanlı paşalarının kendi aralarında ve Kırım Hanları ile yaptıkları gibi, çeşitli komplo teorilerine kurban edilmesin.