KALENİN BEDENLERİNDE NE ARARSANIZ VAR

KALENİN BEDENLERİNDE NE ARARSANIZ VAR

Trabzon Kalesi’nin tarihini bilmeyen yoktur.
Hele bu sıralar pazaryeri, İçkale kazıları derken basında çokça çıkan haberlerle ahali yarı sanat tarihçisi olmuş vaziyette.
Yüzlerce yıllık Tabakhane Köprüsü’nden giderken sahile şöyle bir kafanızı çevirin bakın.
Ne manzara görüyorsunuz?
Hadi geçici deyip otoparkı es geçelim.

Aynı şekilde surların dibine dizilen dükkânları da yok sayalım. Onlar da geçici.
Lâkin Trabzon Kalesi’nin şehrin kuzey yönüne doğru, uzayan bölümleri de mi geçici ki kirlilikle gölgelenmiş.
Kaderine terk edilmiş.
Neler yok ki, kalenin bedenlerinde; sökülmüş evlerin fayansları, betonarme, sıva parçacıkları, sürrealist bir gösterinin öğeleri olarak orada duruyor.
Bitmedi...
Kale surlarında bitkiler maşallah gür bir şekilde boy göstermiş.
Mandıra sahibi biri gelse otları biçip hayvanları için kışlık yiyeceğini temin eder.
Bir şeyleri neden hep eksik yaparız?
Otopark yapımı için girişilen çalışmada yapı kalıntıları bulundu.
Kalenin temellerine ulaşıldı.
Otopark inşaatı durduruldu.
Güzel ve takdirlik gelişmelerdi bunlar.
Kazıya ara verilmiş durumda.
Onu başka bir yazıda değerlendiririz.
Planlamada bölgenin açık hava müzesi yapılacağı çok konuşuldu.
Kalenin yamalı bohça durumundaki hali kimseyi rahatsız etmez mi?
Çok mu zor, otu çalı çırpıyı temizlemek kalenin bedenlerinden?
Yine çok mu zor kale duvarlarına yapışmış eski evlerden kalma, sıva ve karo parçacıklardan kalenin temizlenmesi?
Turistsiniz, Trabzon’un tarihi yerlerini geziyorsunuz.
Yolunuz Tabakhane’den hareketle Ortahisar’a düşüyor.
Fotoğraf çeke çeke daha önce okuduğunuz Trabzon tarihi ile ilgili bilgiler eşliğinde en azından 5000 yıllık tarihi olduğunu bildiğiniz Trabzon’un merkezi tarihi Ortahisar’ı geziyorsunuz.
O da ne 5000 yıllık tarihi kentin surlarında bir perişanlık ki sorma gitsin.
Ne yapılmalı? Yapılmalı işte bir şeyler.
Bir zamanlar o kale dibindeki sağlıksız yerleşimler nasıl yıkılıp, surların etrafı açıldıysa şimdi de yapılır bir şeyler.
Kaleyi kaplayan otlardan başlanabilir mesela.
Güzel bir temizlik.
Sonrasında kaleye ait olmayan eklentilerin ortadan kaldırılması.
En sonunda da kalenin restorasyonu.
Ya da hemen restorasyon.
Nasıl olsa restorasyon içinde hepsi çözülür.
Peki kim yapacak?
Ne bileyim vardır bir yetkilisi.

***

SELANİK HAMZA BEY CAMİİ NEDEN RESTORE EDİLMEZ?

Selanik Yunanistan’ın güzel ve aynı zamanda Türkiye için çok önemli anıları olan bir sahil kenti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 1881de doğduğu ev halen müze olarak hizmet vermekte.
Bu arada Osmanlı döneminden kalma birçok eser şehrin tarihi yapısına değer katmakta.
Bunların başında Selanik’in ilk camisi olan Hamza Bey Camii gelir.
Fakat ne yazık ki camii restore ediliyor bahanesi ile yıllardır harap bir vaziyette durmakta.
1668 yılı şubat ayında Selanik şehrini ziyaret eden Evliya Çelebi Seyahatname isimli eserinde Hamza Bey Camii’nin, bedestenin yakınında olduğunu belirtip, bu konumu sebebiyle gece ve gündüz cemaatinin eksik olmadığını söyler.
Hamza Bey Camii Selanik’in fethinde görev yapan Evrenosoğlu İsa Bey’in kızı Hafsa Hatun tarafından 1468 yılında yaptırılmış.
Selanik’i fetheden Anadolu Beylerbeyi Hamza Bey’in ismi Selanik’in bu ilk camisine verilmiş.
Bugün kullanılmamakta.
Yıkık bir vaziyette onarımı beklemekte olan Hamza Bey Camii, 1978 yılındaki depremde büyük hasar görmüş. Halen iskelelerle destekleniyor.
Menâzırü’l-avâlim adlı eserinde Trabzonlu Âşık Mehmed, Hamza Bey Camii hakkında bilgi vermekte ve camiyi vakfedenin Hafsa Hatun olduğunu belirtmekte.
Hamza Bey Camii’nin mülkiyeti 1977 yılında Yunan Kızılhaç’ına verilmiş.
1978 yılında meydana gelen depremde ciddi hasar gören cami onarılmamış, sadece iskelelerle desteklenmiştir.
Hamza Bey Camii uzun yıllar Alkazar Sineması olarak kullanıldı.
2006 yılında restore edilmek üzere Yunanistan Kültür Bakanlığı’na devredildi ve o gün bugün camii iskeleleri kurulmuş vaziyette restore edilmeyi beklemekte.
Selanik’te bulunduğum sırada ziyaret için gittiğimde kapısındaki bekçi restore halinde olduğundan caminin içine girişin yasak olduğunu belirtti.
Oysa kurulu iskelelerin neredeyse çürümeye yüz tuttuğunu görenlerin, caminin bırakın restore edilmeyi, kaderine terkedildiğini anlaması çok da zor değil.
Bekçiye, tamam içinde çok durmayız, şöyle bir bahçesine girip bir kaç foto çekmek için izin istediğimizde yüzünün çehresinin değiştiğini gördük.
Yüzünün bu ifadesinden yasağın kültür varlığı bir yapının perişan halini çekmenin önlenmesine yönelik olduğunu da anlamıştım zaten.
Ama yine de vazgeçmedim.
İçine girip detaylı çekim yapamama rağmen kenarından köşesinden de olsa tarihi caminin fotoğrafını çekmeye çalıştım.
Uzaktan olsa da Hamza Bey Camii’nin fotoğraflarını çekerken, Selanik’in ilk camisinin bu durumuna da bir yandan üzülüyordum.
Öyle ya uluslararası kuruluşlar, BM, Kültür Varlığı olarak korunması gereken yapılar için her vesileyle hassasiyetlerini dile getirenler, nedense tarihi Türk-İslam yapılarının korunması hususunda pek te ses çıkartmıyorlardı.
Aslında Yunanistan için önemli bir kültürel zenginlik olarak halen ayakta duran Hamza Bey Camii’nin restore edilmesi hem kültürel hem de turizm anlamında Selanik için bir kazanımdır.
Hamza Bey Camii’nin bitmeyen, bitirilmek istenmeyen restoresi için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın girişimde bulunup, “Gücünüz yetmiyorsa biz yaparız?” diye Yunanistan’a teklif götürmesi sorunu çözer mi?
Biz devlet olarak bunu yapabilecek güç ve donanıma sahibiz.
Kabul etmezler.
Yine de girişimde bulunmakta yarar var.
Kültür Varlıkları evrensel zenginliklerdir.
İnsanlığın ortak değeridir.
Korumak gerekir.
Oysaki Selanik kenti yüzyılların anılarını bünyesinde saklarken, 15. Yüzyıl’dan kalma bir caminin restoresi ile daha da değer kazanır.

***

İKİ TAKIM FORMASINDAKİ REKLAMLAR VE TRABZON

Trabzonspor Gaziantep maçını izledik hep beraber.
Lider olarak çıktığı maçta Trabzonspor üç gol atarak koltuğunu daha da sağlamlaştırararak yoluna devam etti.
Tüm Türkiye bu karşılaşmayı izledi.
Çokça konuşuldu.
Hakem kararları üzerinde yorumlar yapıldı.
Sonuçta kesilmiş ağacın davası olmaz misali tartışmalar bitti.
Futbolun doğasında olan bu tartışmaları geride bıraktık.
Trabzonspor iki pozisyona sığınacak kadar güçsüz bir takım değil.
Maçta başka bir duruma dikkat çekmek istiyorum.
Gaziantep Futbol Kulübü’nün formasındaki reklama dikkat ettiniz mi?
Etmediyseniz ben hatırlatayım: SANKO yazıyordu formalarının arkasında.
Peki bu firma nerenin?
Gaziantep'in yerli bir firması.
Birçok yatırımları olan holding.
Şimdi gelelim asıl soruya, Trabzonspor’u hepimiz çok seviyor, herkes, “Bize her yer Trabzon.” derken Trabzonspor'un şehrin bir markası oluşu ile gurur duyuyor değil mi?
Bu Trabzonspor 1967 yılından bu yana profesyonel liglerde onca başarı onca şampiyonluk yaşadı.
Ben görmedim yerli bir firmanın Trabzonspor'un reklamını futbolcuların sırtında.
Yanılmışsam düzeltiriz.
Kartvizitlerinde “Eski Trabzonspor yöneticisi.” yazdıracak kadar takım sevgisini taşıyanlar, nedense sıra desteğe gelince suskun kalabiliyorlar.
Bütün kent arkanızda denildiğinde maddi olarak ne kadar destek sağlandığı sorusu yıllardır cevap arıyor.
Gaziantep’in sırtındaki sponsor firmanın ismini görünce bizim meşhur iş adamı, sanayici, ticaretçiler aklıma geldi de.
Sağ olasın Vestel ama, bordo mavi formalarda insanın gözleri futbolcuya sıra geldiğinde “yerlinin de yerlisini” isteriz diyen bir kentten “yerli iş dünyası”na ait sponsor firmaların ismini de görmek ister.
Yoksa biz Gaziantep kadar zengin bir kent değil miyiz ki hâlen böylesine güçlü firmalar, markalar oluşturamadık.
Galiba hem zengin bir kent değiliz, hem de Trabzonspor sevgisi deyince elimizi cebimize atmada biraz cimriyiz.
Baksanıza protokol tribününde yer bulmak için ta Ankaralar devreye giriyormuş.
Sahi bu tribünde biletler kaç TL?