Bir gün beni ararsanız Kaf Dağı’nın ardına sorun, zira uzağa çok uzağa attım kendimi.
Size bıraktım, sizin olsun “sanal dünyanız.”
Yalandan, dolandan, hileden, kumpastan, soygundan, savaştan yorgun düşmüş, egolarınıza teslim olmuş dünyanız sizin olsun.
Sizin olsun modern değer yargılarınız.Yoruldum artık bu “küresel despotizmin” insanlığa ayar verme ısrarından ve çaresizlik kanatlarımı kırdı. Kendimi kaybettim şirk kokan dehlizlerde.
Ne sözlerim duyuldu ne de feryadım.
Ne gözyaşıma eyvah dendi ne de kefenime.
Dünyanıza ayak uyduramamanın bir bedeli varmış, ona ittiniz ve yapayalnız dünyamın bekçisi yaptınız beni.
İnsaf, izan, merhamet, dostluk, sevgi ve barış; kısaca değersizleştirilen değerlerimizi sırtlanıp, öteye ötelere göçüm var. Benim Zümrüd-ü Ankam var, o benim hayallerimin kanadı, ona yükledim dünyamı. Nuh’un gemisi değil belki amma o yeter bana.
Kiminle yaşar, kiminle yaşatırım “izole dünyamı” bilmiyorum ama… Ey bu dünyanın seçkinleri, siz yoksunuz orada, o yeter bana.
Hafif bir tebessümle bu bir masal dünyası diyorsunuz ya; ben de diyorum ki, sizin ki gibi kimyasal kulelerden savaş tamtamları çalınmayacak bir dünya; varsın masal olsun, varsın yalan olsun.
Uzaklaştım o boğucu atmosferin riya kokan düzeninden. Rantlaşmış ilişkileriniz hiç bir anlam ifade etmiyor artık, ben çoktan beton bariyerlerinizi aşıp uçuşa geçtim Kaf Dağı’nın ardına.
Evet, ben bir masal dünyasına doğru yol alıyorum galiba. Tamamen yalnız mıyım? Orada da mı yalnızlık yoksa?
Yok, öyle olmamalı...
Bu yeni dünyanın yolu; yalnızlaştırılanlarla, yok sayılanlarla, ötekileştirilenlerle, kısaca adam yerine koyulmayanlarla yürünmeli.
Bir insanlık kervanı ulaşsın Kaf Dağı’nın ardına.
Ben de adam gibi bir dünyanın hikâyesini yazmaya başlayayım…