İSTANBUL’U NASIL DAHA İYİ SATABİLİRİZ?

Turizmde başarılı olabilmek için neyi, nasıl pazarlamak gerektiği konusunda saatlerce konuşmak kitaplar dolusu fikir öne sürmek mümkün. Başta turizmciler turizmin eğitimini veren hocalar, turizmin tüm alanlarında faaliyet gösteren bütün meslek örgütlerinin bu konuda ortaya koyduğu fikirler her zaman muhteremdir, saygıya değerdir, ama ne yazık ki her zaman da muteber, yani geçerli değildir.

Kimin, neyi, nasıl başardığıyla ilgili birçok örnek vermek mümkün. Ama hayatın gerçeği çoğu kez kitabi veya teorik bilginin dışında, rutin akışla turistin istediklerini sunmaktadır.

Dünyanın en çok turist çeken şehirlerine bakarak bu başarıyı nasıl elde ettiklerini irdelemekte yarar var. Doğru rakamlar için 2018 ve 2019’da yani Covid-19 öncesi sayılara göre, Tayland’ın başkenti Bangkok 23 milyona yakın turistle dünya birinciliğini almış.

Paris ise, 19 milyonu aşkın turist sayısı ile ikinci sırada. Bu iki şehri Londra, Dubai, Singapur, Kuala Lumpur, New York, İstanbul, Tokyo ve Antalya izlemiş.

2017 yılına göre ziyaretçi sayısı 8,14 oranında artarak 13,4 milyona ulaşan İstanbul 8’inci sırada yer alırken 10’uncu sırada yer alan Antalya’yı da 12,4 milyon turist ziyaret etmiş.

Konaklamalı ziyaretlerde yapılan harcamalar kıyaslandığında birinci sırayı Dubai alırken, ardından Mekke, Bangkok, Singapur, Londra, New York, Paris, Tokyo, Palma de Mallorca ve Phuket geliyor.

Bu listede 15. sırada yer alan İstanbul’da yabancı ziyaretçilerin günlük ortalama harcaması 8,26 dolarken, 20. sırada yer alan Antalya’daki turistlerin günlük harcamasıysa 7,65 dolar kadar.

Yani gelen turist sayısıyla, elde edilen gelir arasındaki oran en belirleyici noktadır.

2019 yılında rekorlara imza atılarak 51.7 milyon turist ağırlayıp (Bu sayının 6 milyon 688 bini yurt dışında ikamet eden Türk vatandaşlarıdır) 34.5 milyon USD gelir elde etmişiz.


Türkiye İstatistik Kurumu’nca (TÜİK) verilerine göre gecelik kişi başı harcama ise 68 dolar olarak gerçekleşmiş.

2020 turizm ve diğer konularda da yarım veya ölü bir yıl olduğu için rakamlar vermeye gerek görmüyorum.

Çünkü, bizim gibi tüm dünya ülkelerinde gerileme yaşandı.

Asıl önemli olan 2021 yılındaki sayılardır dersek daha doğru olur.

Bu yılın Ocak-Eylül ayları arasında ülkemize 21.7 milyon turist gelmiş ve 17 milyar USD döviz bırakmış.

2019 rakamlarına ulaşmak için üç ayda nasıl bir grafik sergilenir belli olmaz.

Asıl önemli olan kişi sayısı ve gelirin egale edilmesidir.

Şimdilerde turizm sektöründe her gün bir yerlerde toplantılar düzenlenmekte herkes fikir beyan etmekte.

Elbette yeni fikirlere yeni aksiyonlara ihtiyaç var.

Medyaya yansıyan bir haber bize, turizmde hangi fikrin geçerli olduğunu ve hangi görüşün işe yaramadığını ilginç bir örnek olarak ortaya koymaktadır.

Bazen hiç umulmadık bir aksiyon veya hareket, bir anda büyük ilgi çekebilir.

İşte böyle bir haber Paris’ten geldi.

Paris'in simge tarihi eserlerinden olan Zafer Takı kumaşla kaplanınca normal zamanlarda aldığı ziyaretçiden daha fazla turist akınına uğramış. Bu önemli tarihi eseri kumaşla kaplı halde görmek için iki haftada yurt içinden ve yabancı ülkelerden 6 milyon ziyaretçi gelmiş.

Geçen yıl hayatını kaybeden Bulgar sanatçı Christo tarafından tasarlanan Zafer Takı'nın kumaşla kaplanması fikri sadece Fransa'da değil, dünyada da ilgi uyandırmıştı.

Zafer Takının kumaşla kaplı olduğu dönemde Paris'te turist sayısının yüzde 19,3 oranında arttığı, tarihi anıtı ziyaret eden, 3,2 milyon turistten 1,1 milyonunun yurt dışından, kalan 2,8 milyon kişinin ise yurt içinden, Paris veya diğer kentlerden anıtı görmek için geldiği kaydedildi.

Zafer Takı, 18 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında 25 bin metrekarelik gümüş mavisi bir kumaşla örtüldü ve 3 bin metre uzunluğunda kırmızı kurdele ile bağlandı.

Bulgar Sanatçı çift Christo (1935-2020) ile eşi Jeanne-Claude (1935-2009) 1995 yılında Berlin'deki Reichstag'ı (Tarihi Alman parlamento binası) örtüyle kaplamışlardı.

Şimdi bize düşen, var olan değerlerimizi varlıklarımızı bu örnekte olduğu gibi daha farklı ve daha çarpıcı bir şekilde sunmak veya pazarlamak olmalıdır. (Fakat, 2020 yılında İBB’ye taksilerle ilgili 99 bin, bu yıl 9 Kasım’a kadar tam 130 bin şikayet iletildiğini duyunca neyi nasıl pazarlayacaksınız ki?)

Turizmci deyimiyle ‘İstanbul’u satmak’ için bir herkes bir fikir yarışına girmeli.

Örneğin, bizde Galata Kulesi’ni veya Kız Kulesi’ni kumaşla kaplayarak değişik bir aksiyonu neden düşünmedik acaba?

Bunun dışında İstanbul’daki tarihi eserleri, anıtları ve tüm kültür varlıklarını ilginç ve farklı şekilde sunabilmeliyiz.

İki kıtayı birleştiren köprülerimizi bir seyir terası haline getiremez miyiz?

Köprüleri yürüyerek geçenlere ücretli olarak birer sertifika satamaz mıyız? (Tıpkı Ekvator çizgisini geçenlere ve tıpkı dünyanın en güney ucuna gidenlere verildiği gibi).

Yeni açılan Atatürk Kültür Merkezi’nin daha uluslararası bir işlev görmesi için neler yapılabileceğini düşünebiliriz.

Bu ve buna benzer konuları hayata geçirme görevini de Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı üstlenebilir.

Parlak fikir yarışmalarıyla uygulanabilir her aksiyon İstanbul’un daha iyi tanıtım ve pazarlanmasına çok büyük bir katkı sağlayacaktır.

Turizme çok erken yaşta atılan ve sektörü iyi bilen birisi olarak Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un ufuk ve vizyonu bu konular için fazlasıyla yeterlidir.

İstanbul’u iyi sunma ve tanıtmam demek, turist sayısını ve turizm gelirlerimizi daha da arttırmak demektir. Buna şimdi çok ihtiyacımız var.

Mutlu yarınlar Türkiyem