İstanbul sözleşmesi iptal edildi. Ülke ikiye bölündü. Kadınlar bir araya geldi. Haklı bir mağduriyetin korkularını yaşıyorlar.
Sorun iptal edilen bir sözleşmenin kadını aciz bırakacağı paniği olsa da ben buna inananlardan değilim.
Meseleye daha geniş ve derin bakmadığımız sürece bir bütünün bir parçasını çözümlemekle çırpınırken, büyük sorunu çözmekten uzaklaşacağız.
Dünyanın tam anlamıyla bir şiddet sorunu var. Ve bu şiddeti destekleyen, büyüten kan besleyicileri giderek çoğalıyor.
Kadınlar, çocuklar, hayvanlar ağaçlar.
Ya babalar oğullar kardeşler?
Bana kalırsa şiddeti ayrıştırmak mücadeleyi daha başlamadan kaybetmek demektir.
İstanbul ya bir başka sözleşmeyle bir değeri koruma ve yüceltme çabası beyhudedir. Koruyucu kanunlar bir saldırının sonrasını planlar ve cezai işlem doğurur.
Sosyal medya aracılığıyla şiddete dur demek suya maya çalmaktır.
Bir kadını bir çocuğu bir insanı korumak.
İstiyorsak önce şiddeti yok edecek sevgi sözlerini ve eylemlerini çoğaltmak adına yeni şeyler denemeliyiz.
Toplum olarak bir saygı çatısı oluşturmak zorundayız.
Bu çatı altında sevgi, ahlak ve hoşgörüyü büyütüp birbirimize yeniden güvenebiliriz.
O zaman korku kanunlarına ihtiyacımız kalmaz.
Doğan Cüceloğlu diyor ki; “Bir insanın hayatta gelebileceği en üst mertebe güvenilir insan olmaktır.”
Kadın erkeğe olan güvenini kaybediyor. Çocuk aileye olan güvenini kaybediyor. Doğa insana olan güvenini kaybediyor.
Güvenin olmadığı yerde korku vardır. Korku şiddeti doğuruyor.
Korkularımız içimizde gizlenmiş bir şiddet büyütüyor.
Hiç bir kanun ya da sözleşme insanın içinde büyüyen şiddete engel olamaz ve o şiddeti öngöremez.
Eskilerin bir sözü vardır.
İnsanın kendi kendine ettiğini başka kimse ona yapamaz. Devletin vatandaşı için yapması gereken tek sözleşme vardır.
Güvenilir, saygılı, sevgi dolu, ahlaki değerlere sahip bireyler yetiştirmek adına aile, çevre, eğitim alanlarında evrensel ilkeleri toplumlu sözleştirmek.
Bize İstanbul Sözleşmesi değil, insanlık sözleşmesi gerekiyor.