Yeryüzü ve insanlık İslam’ın nuru ile yeniden aydınlandıktan sonra, hiç bitmeyen ve günümüzde de devam eden cahiliye dönemi tutum ve davranışlarının da varlığını sürdürmeye gayret ettiğini hayret ve ibretle seyrediyoruz. En son geçen hafta İstanbul’da, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığınca yapılan “Şeb’ı Arus” Mevlana’yı anma programının ardından başlatılan tartışmalar, ülkemizin gündemini gereksiz işgal etmekten öteye bir anlam kazanmamıştır. Yıllarca tartışılan ancak henüz bir sonuca varılamayan ve de varılamayacak alan bir sürü zihinsel kirlilik yine taraflarca en etkili temizlik deterjanı olarak sunuldu!
Milletimizin bıktığı ve aslında görmek ve de duymak istemediği tartışmalar bir anda Türkiye’nin gündemini işgal etti. Karşılıklı sataşmalar, zoraki yorumlar ve fetvalar havada uçuşmaya başladı. Bu kadar gereksizliklerin içinde halkımızın hayat için gerekli olanları yine her zamanki gibi bulmakta zorlanacağını üzülerek belirtmemiz görevimizdir.
Bir kere şunu bilmeli ve anlamalıyız k; bir insan Kur’an’ı Arapça okuduğu için cennete gitmez. Böyle olsaydı o zaman lisanı Arapça olan bütün milletler hiçbir zahmet çekmeden topluca cennete gidecek olurlardı! Ve yine bir insan Kur’an’ı kendi lisanında okursa onu kâmilen anlamış olmaz. Okuyup anlamak ve anladığını yaşamak bir eğitim işi, kültür işi ve ısrar işidir. Kur’an Arap toplumuna indirildiği için, öncelikle onların yaşantılarındaki bozuklukları ve cahiliye dönemi sapkınlıklarını anlatmak için Arapça lisanı ile indirilmiştir. Bundan daha doğal bir şey olamazdı elbet. Arapların o dönemdeki yaşantılarının, örf ve adetlerinin, puta tapıcılıklarının ne büyük sapkınlık olduğunu önceliklere Araplara, sonrada bütün insanlığa anlatıp, Allah’ın emirlerine uymaları için ikaz edilmişler, bu ikazın Peygamber efendimiz aracılığı ile yapılması Allah tarafından emredilmiştir.
Arap toplumunu ikaz için Hz. Muhammed aracılığı ile indirilen İslam dininin, ayni zamanda bütün insanlığı ikaz eden ve uyulması gereken hayat kurallarını açıklayan evrensel hükümleri ve bu hükümlerin sembolleri olan evrensel kodları vardır. Mesela Ezan bunlardan biridir. Dünyanın her yerinde okunduğu zaman hangi ülkede okunursa okunsun hemen herkes bunun Müslümanlar için namaza davet olduğunu anlarlar. Besmele; Bismillahirrahmanirrahim okunduğu zaman, bunun; başlanacak her işe güzel bir sonuç alabilmek için Allah’ın adını anarak başlamak olduğunu yine dünyanın her yerindeki insanlar anlarlar. “Kelime’yi Şehadet” getirmenin yine İslami bir hüküm ve iman meselesi olduğunu genel anlamda bütün insanlar tahmin edip, bilirler. Bu hükümlere inanıp inanmamak ayrı şeydir ama bunlar İslamin evrensel kodlarıdır. Bunları şu ya da bu gerekçe ile değiştirmek ya da daha iyi anlayayım diye kendi lisanında ifade etmeye çalışmak, onu daha iyi anlamak isteği ile açıklanamaz. Elbette ki kendi lisanınla Allah’ın hükümlerini öğrenip anlamak gayretinden vazgeçmeyeceğiz. Ama bunu, kendi lisanımla daha iyi anlıyorum anlayışı ile İslam’ın evrensel kodlarını ve geleneklerini zorlayarak yapmaya kalkışmak, işte bu gün olduğu gibi bir sürü gereksiz tartışmayı da beraberinde getirmektedir. Daha iyi anlamak için daha çok okumalı, incelemeli ve öğrenmeliyiz.
Kaldı ki, bizim ülkemizde 1930’lardan beri gündemde olan ve belki de 1950’lerde iktidar değişikliğine sebep olacak kadar önemli görülen “Türkçe Ezan ve Kur’an” okunması meselesi siyasal tarafların arasında bir tartışma konusu olmayacak kadar hassas bir konudur. Toplumun sosyolojik yapısı buna müsait değildir. İktidar iddiasında olan bütün siyasal akımların buna dikkat ettiği kadar başarılı olabilecekleri gerçeğini unutmamaları gerekir. Durup dururken, üstelik siyasal iktidarların bu tür tartışmalardan her zaman avantajlı çıkacağının bilinmesine rağmen, muhalefet anlayışını temsil eden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın bu konuda gereksiz yere sebep olduğu tartışmanın, “kendi oturduğu dalı” kesmekten başka bir anlam taşımadığını bu insanların bunca tecrübeye rağmen anlamamış olmasının akılla izah edilebilecek bir yönü yoktur.
Demek ki, akıllı olmak başka, akılla hareket etmek başkaymış! Sözümüz muhataplarınadır!