İSLAM ALEMİNDE MİLLİYETÇİLİK ENDİŞELERİ

Zaman zaman bazı arkadaşlarımızın, İslamiyet’in Türkler tarafından en iyi şekilde temsil ettiğini unutup kendi açılarından bir takım endişeleri dile getirip İslamiyet’i yaşamaya çalışan, milliyetçiliklerinden ve Türk oluşlarından fevkalade gurur duyan bu kesimi “Araplaşıyorsunuz” diye sitem ederek suçlamaktadırlar. Oysaki bendeniz de bir Türk olarak hem milliyetimle hem de inanç müştemilatım olan Müslümanlık kisvemle guru duymaktayım. Fakat Araplık ile İslamiyet’i asla bağdaştırmadan. İslam’ı cihan şümul, son semavi din olarak bilip asla Arapların babasının malı olmadığını da vurgulamaktayım. Anadolu ortamı içinde ve dışında bazı halklardan ve dinlerden arkadaşlarım var. Bakıyorum onlar da Türklerin İslamiyet’e intisabı ile özellikle çarşaf konusundaki tesettüre değinip Türklere “Araplaşma” suçlamasında bulunmaktalar.

Hatta çarşaf giyiminin, Hristiyan ve Yahudi din kadınlarının kıyafetleri olduğu ve onlardan alındığı iddiasını da ileri sürmekteler. Şahsen ben Müslüman bir bayan olsam asla çarşafı tesettür olarak kullanmak yerine, mahalli kıyafetlerim içinde İslam’ın emrettiği tesettürü tercih ederim. Türkiye’de hiç kimsenin Araplaşmak gibi bir derdi olmadığı gibi böyle bir sevdası da yoktur.

Biliyoruz ki Türk insanı İslamiyet’i bugün,  uygulamalarındaki noksanı ile fazlası ile Araplardan daha iyi temsil edip, yaşamaktadırlar. Elbette bu konuda hepimizin noksanı var. Tesettür konusunu ise Nur suresi 31. Ayet kesin olarak belirtilmektedir. Fakat şu veya bu kıyafet belirtilmeyip yerel tesettürün bence en güzel kıyafet olduğu doğrudur kanaatindeyim. 

Mesela Asya Müslüman kadınlarının geleneksel kıyafetleri, Anadolu Yörük ve kadim halkların hanımlarının yerel tesettürlü kıyafetleri, Karadeniz, Bayburt, Kelkit, Gümüşhane hanımlarının kullandığı, manto, pardesü, çar, ve atkı vs yerel tesettürlere hiçbir kimse tarafından tepki gelmemektedir.

Zaten de bu format Kuran ayetidir. Ha siz uyarsınız uymazsınız ayrı konu. Diğer taraftan, şahsen ben Kuran ve Ezan okunduğunda Arap ağzı veya gırtlağı taklit edilmesini de asla tasvip etmemekteyim. Türk lehçesi ve gırtlağı ile Kuran’ı ve Ezanı ruhlara hitap edecek derecede çok güzel okuyan bir sürü kurra (Kuran okuyucu) ve müezzin insanlarımızın olduğunu bilip bununla iftihar etmekteyim.

Onun için hiç kimse, birisini İslamiyet’e olan sevdasından ve bağlılığından dolayı “Araplaşmak” gibi bir aşağılamaya maruz bırakması doğru değildir.

Ayrıca, bir Arap düşmanlığını da asla tasvip etmediğimi de belirtmek isterim.

Her milletten her millete bireysel, kasti veya gayri kasti sempati ve antipati olması pek doğaldır.

Nitekim, Hz. Muhammed’in Arap kökenli olmasına rağmen asla bir milliyet seçeneği ve üstünlüğünü ortaya koymadığını “Arap olanın Arap olmayana üstünlüğü ancak takva (İbadet, inanç üstünlüğü) iledir” dediğini de belirtirken, birilerinin İslamiyet’e sıkı sıkı sarılmasının, milliyetinden taviz verdiği anlamının çıkarılmamasını hatırlatırım.