Uygulamaları allanıp pullanıp, kamuoyuna demokrasinin vazgeçilmezi olarak sunulsa da! Araştırmalar Referandumu;
Seçmenlerin özellikle sınırlı bilgilerle karar vermek durumunda bırakılıp, siyasi mesajlara kulak vermeye zorlandığı, bunun sonucunda, gücün seçmenin değil de siyasi elitin elinde toplanıp liderlerin akıllarına koydukları planlara popüler destekli meşruiyet kazandırmanın aracı haline getirildiği süreçler olarak tarif etmektedir.
Referandumlar çokça siyasi iktidarların halkın desteğini alacaklarını umdukları, iktidarlarını pekiştirecek konuları halkoyuna sunmaları, kaybetme riski olan konuları ise oylatmaya yanaşmamaları yönünde cereyan eder.
Referandumda oylanan yasal bir metin olsa dahi, oylatan iktidar olduğu sürece, iktidarın doğrularına hizmet edip, gücünü pekiştirmekten başka bir işlevi olmaz. Bu durumdan demokrasi çıkarımında bulunanlara ise Allahtan akıl fikir dilemekten başka ne diyebilirim ki?
Her ne kadar, demokrasilerde halkın bir seçimden diğerine uykuya yattığı ve onu uyanık tutanın Halk oylaması olduğu savlansa da! Burada önemli olan, referandum konusu hakkında halkın çok iyi bilgilendirilmesi, referanduma konu olan YASAMA işleminin politik aktörler tarafından tüm boyutlarının MÜZAKERE EDİLEREK, kamunun ayrıntılı bir şekilde haberdar edilmesidir
Referandum halkın duygusal tepkilerini istismar etmeye çok müsait bir yoldur. Dar yaşam alanlarında toplumsal uzlaşma sağlayan sonuçlar verebilir. Köy, mahalle, belde veya orta ölçekli bir şehir yaşayanlarının onayını almak doğru tespit ve çözümü bulmada faydalı olabilir. Ancak, tüm milletin oyuna sunulan, Ulusal ölçekli bir çözüm önerisi demokratik görünümüne rağmen, (ALDATILANLARI bol olan bir ülkede!) siyasi sorumlusu olmayan bir yanlışı da uygulamaya koyabilir.
Referandum, siyasetçinin demokratik kurumlar danışmanlığında bilimsel çözümler derleyip topluma benimsetme görevine bir karşılık değildir.
Doğrudan sorunla ilgili kişilere çözümler arasından çözüm beğendirme aracıdır. Tüm millete sorulduğunda yapılacak değişikliğin ne olduğunu bilmeyen, sorunla uzaktan yakından ilgisi olmayan ve en can yakıcı olanı da önerilen çözümün içeriğini dahi merak etmeyip, salt siyasi aidiyet bağıyla oy verenlerin çoğunluk çıkması durumunda sağduyulu çözümün canına okunabilir!
Oysa biz toplum olarak ta başından itibaren yüzümüz kızararak, ibretle izleyip, tanık olduğumuz; Anayasa değişiklik komisyonlarından başlayıp, Meclis genel kurullarına ulaşan kavgalı, sinkaflı seremoninin ardından! Vekillerin hastanelik olduğu “İktidar Savaşları” süreci !.. konunun hiçte demokratik yol, yöntem ve teamüller çerçevesinde gerçekleşmediğini;
Bırakın halkın önüne konulacak oy sandığını Türkiye Büyük Millet Meclisinde dahi, yasalar ve kendi iç tüzüğünce belirlenen oy kullanma esaslarının açık biçimde ihlal edilip, sanki yaptıkları marifetmiş gibi fotoğrafların “ilgiliye“ servis edildiği bir ortamda halkın iradesini yansıtacağı sandığın akıbetini düşünmek bile tüylerimi ürpertmeye yetiyor dostlarım.
OHAL koşullarında, nisan ayında gerçekleştirileceği ilan edilen Referanduma giden yolda yaşadığımız “yol kazaları”nı bir yana koyup, Olmaz ama hani olsa ya!.. “güllük gülistanlık” uyum içinde bir seçime gitmeyi düşlesek dahi... ”Parlamentonun konusu olan bir işlem hakkında son sözü söylemenin devredilmesi“ Parlamentonun meşruiyetini zedeleyebileceği gibi, parlamentonun etkinlik ve sorumluluğunu da zayıflatıp, sistem tartışmalarını daha tehlikeli bir mecraya taşıyacaktır.
Daha cümlemi tamamlamadan, işaret fişeği misali! Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’nun, “100 yıllık Prangalardan” kurtulmak olarak değerlendirdiği Referandum sürecinin, “pranga” diye tarif edilen Cumhuriyetin güvencesiyle gerçekleşecek olması ne büyük hüzündür...