İKTİDARLARIN İMTİHANI

Türkiye’nin iç siyasetinde son yıllarda artan kutuplaşma, demokratik kurumların işleyişi üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır. Siyasi iktidarların, toplumsal ayrışmayı körükleyen bir dil kullanması, farklı görüşlerin ifade özgürlüğünü sınırlaması, demokrasinin temel prensiplerine ters düşmektedir. Bu kutuplaşma, halkın farklı kesimlerinin bir araya gelmesini engellerken, milli birlik ve beraberlik duygusunu zayıflatmakta, toplumda güvensizlik ve ötekileştirme hissini artırmaktadır. Milli birlik, bir ülkenin temel taşıdır; ancak iç siyasetteki bu ayrışma, bu duyguyu sarsmakta ve toplumsal bütünleşmeyi zorlaştırmaktadır.

Anayasanın ilk dört maddesinin düşüncesizce tartışmaya açılması, suç biriktirilerek istenilen zamanda ve istenilen amaçlar için milletin tercihine bakılmadan hedef kişiler belirlenerek operasyonlar çekilmesi toplumsal ayrışmayı hızlandırmaktadır. Bazılarının doğal hakkı olan ve “bir bildiği vardır” kehanetiyle efsunlaştırılan yaklaşımlar, karşı mahallenin insanları için suç sayılarak “ilanı ferman “ buyurulurcasına hemen harekete geçilmesi, toplumda son derece kırılgan fay hatları oluşturmakta, bu durumun devamı ise daha büyük olumsuzlukların meydana gelmesine sebep olabilmektedir. Bu olumsuz yaklaşımların mutlaka yeniden ve halkın beklentileri doğrultusunda düzenlenmesi elzemdir. Yoksa bu tür gelişmeler iktidarlar için sonun başlangıcı olabilir!

Dış Politika;

Son yıllarda Türkiye’nin dış politikası, sık sık yön değiştiren stratejilerle karakterize edilmektedir. Orta Doğu’dan Avrupa’ya, ABD’den Asya’ya kadar çeşitli alanlarda belirsiz adımlar atılması, ülkenin uluslararası itibarına zarar vermektedir. Bunun yanında son dönemlerde devletin dışarıda temsilciliğini yapan elçiliklere niteliksiz elemanların atanması, dış politika rezervlerimizi hiç olmadığı kadar tehdit etmektedir. İddialara göre bunların bazıları, yabancı dil bile bilmiyor. Gittiği ülkenin, dili, dini, tarihi ve kültürel yapısından bihaber insanların yürütebileceği başarılı bir dış temsilcilik kabul etmeliyiz ki, mümkün değildir.

Özellikle ittifak ilişkilerinde yaşanan iniş çıkışlar, Türkiye’nin güvenilir bir ortak olarak algılanmasını zorlaştırmaktadır. Dış politikada çok yönlü bir strateji yerine kısa vadeli çıkarların önceliklendirildiği bir yaklaşım, uzun vadeli stratejik hedeflere zarar vermektedir. Bu durum, Türkiye’nin dış arenada etkili ve güçlü bir duruş sergilemesini engellemektedir.

*Mülteci Politikaları;

Türkiye, özellikle Suriye iç savaşı sonrası dünyada en fazla mülteci barındıran ülkelerden biri konumundadır. Mültecilerin barınma, sağlık, eğitim gibi temel haklarına erişimi konusunda birçok adım atılmış olsa da, bu süreç Türk toplumu ile mülteciler arasında sosyal gerilimlere yol açmaktadır. Mültecilerle ilgili yapılan yardımların şeffaf olmaması, halk arasında bu yardımların adil dağıtılmadığı hissini artırmakta, ekonomik kaynakların yetersizliğiyle birleşen bu durum, toplumsal huzuru tehdit etmektedir. Bu sorunun çözümü için uluslararası toplumla daha uyumlu bir iş birliği içinde, daha uzun vadeli ve kalıcı bir politika oluşturulmasının yanında, demoğrafik yapımızı bozacak her türlü yaklaşımlardan kesinlikle uzak durulmalı ve bu konudaki ciddi endişe ve eleştirilere kulak verilmelidir.

Avrupa ortalaması %2,3 olan doğum oranlarının, ülkemizde %1,5’e kadar düşmesi geleceğimiz ile ilgili büyük endişeler oluşturmaktadır. Bir kişinin üç çocuk yapması hedefinden, üç kişinin ortalama bir çocuk yapmasına gerileyen nüfus artışımızın geriye gitmesi halk tarafından siyasal iktidarlara taşıyamayacağı ağırlıkta bir yük yüklemektedir. Bunu anlamak istemeyen siyasal iktidarda kim olursa olsun bu yükün altında kalkması mümkün değildir!

Ayrıca, “geri kabul anlaşması” bir an önce iptal edilerek, güzel ülkemiz “mülteci çöplüğü” olmaktan acilen kurtarılmalıdır.. Ensar- muhacir deyip, şakşakçılarının alkışlarıyla cesaretlendirilen sınırsız ve kontrolsüz mülteci kabulleri ülkemiz için tehdit edici bir beka meselesi haline gelmiştir.

Terörist başı ile ilgili çıkış ve toplumsal algı;

Son dönemde terörist başının kamuoyuna yansıyan çıkışları ve hakkında çıkan spekülasyonlar, toplumda çeşitli tepkilere yol açmıştır. Terörist başı gibi bir figürün sözlerinin gündeme taşınması, toplumsal hafızada travmaları tekrar canlandırmakta ve devletin terörle mücadelesine gölge düşürmektedir. Devletin terörle mücadele konusundaki kararlılığını zayıflatacak her türlü açıklama veya politika, vatandaşlar arasında endişeye neden olmaktadır. Bu tür çıkışlar, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne yönelik tehditleri yeniden gündeme getirerek milli birlik ve beraberlik duygusuna zarar vermektedir.

Bunun yanında terör mağduru ailelerin hiç kimsenin engellemeye gücünün yetmeyeceği tepkilerine sebep olmaktadır. Her adımda bu haklı tepkilerin sahiplerinin hakkı teslim edilmelidir. Aksi durum, bunu dikkate almayanların hüsranı olur.

Eğitim ve Öğretimin durumu;

Milli ve çağdaş kazanımlarımız, milli hafızamızı zayıflatmaya yönelik uygulamalar ne yazık ki Milli Eğitim Bakanlığı eliyle uygulanmaya konulabilmiştir. PİSA ölçümlerine göre kalkınmış ülkelerle aramızdaki farkı ortadan kaldıracak; Matematik, Fen Bilgisi, Türkçe gibi derslerde öğrenci başarılarının çok gerilerde kalması, uygulanan eğitim sisteminin başarısızlığını ortaya koymaktadır. İlk ve Orta Öğretimde nitelikli okul ve beslenme, Yüksek öğrenimde, barınma ve beslenme ihtiyaçlarının hiç olmadığı kadar problem oluşturmaya devam ediyor olması toplumu ileri derecede rahatsız etmektedir, Bu durumun düzeltilmesi “vakıf ve cemaatlere” bırakılamayacak kadar önemli ve de toplumun en acil ihtiyaç ve beklentilerindendir.

Sonuç;

İç siyaset, dış politika, mülteci yönetimi, milli birlik ve tartışmalı kişilere yönelik açıklamalar, terör ve teröristlere yönelik milli ve kalıcı politikalar yerine anlamsız ve konjektürel yaklaşımlar üzerinden yapılan değerlendirmeler, milli eğitimdeki ilkesizlik ve gayri millilik, başarısızlık, iktidarın bu alanlardaki politikalarını gözden geçirmesi gerektiğine işaret etmektedir. Toplumun daha sağlam bir zeminde bir arada yaşaması için iç siyasette kapsayıcı bir dilin benimsenmesi, dış politikada uzun vadeli stratejilere öncelik verilmesi ve toplumsal travmaları yeniden canlandıracak adımlardan kaçınılması gerektiği açıktır.

Amacı ne olursa olsun, kim tarafından açıklanırsa açıklansın, terörist başının muhatap kabul edilip meclise davet edilmesi, bu milletin kahır ekserisi tarafından nefretle karşılanmıştır. Bu nefret o derece büyüktür ki, böyle bir ihtimalin asla gerçekleşemez olacağını toplumun bütün kesimleri yüksek perdeden seslendirmişlerdir.

İktidar sınavını kazanmak isteyenlerin yukarıda sınıfta kaldıklarını açıkladığımız derslerden geçer not almaları için daha çok çalışması gerektiği öyle inanıyorum ki, hepimizin ortak görüşüdür. Yoksa sınıfta bütünlemeye kalmaları, burada da başarılı olamazlarsa, okuldan atılmaları mukadderdir!