Binlerce yıllık husumet, kin, nefret, düşmanlık ve barbarlık birbirlerinin kanını en kaliteli şaraptan daha çok kaliteli yaptı ki, içmeye doyamadılar, doyamıyorlar. Bunlar kim: İbrahim’in çocukları… İbrahim’in sulbundan gelen, iki üvey kardeşin torunları… İshak’tan olma Sara’dan doğma Yahudiler, İsmail’den olma Hacer’den doğma Araplar.
Yaklaşık üç bin yıllık, bitmeyen bir düşmanlık… Kini, nefreti ölümle taçlandıran kutsanmışlık!
Çıkar çatışmaları, sınıfsal farklılıklar ve faşizm her ne kadar savaşın nedenleriyse de, “barış, kardeşlik, hoşgörü ve iki dünyanın kurtuluşu” iddiasıyla gelen dinler de, binlerce yıldır “kardeşler arasında bitmeyen savaşlara” neden olmuşlardır. Arkaya dönüp dinlerin tarihine bir göz atınız: Tanrı adına sayısız katliamlarla, savaşlarla karşılaşacaksınız.
1948’e kadar yurtlarından kovulmuş yaşayan dünya vatandaşı Yahudiler, Birleşmiş Milletler desteğiyle bir devlet çatısı altında toplanabilmişlerdir. Ne var ki, geldikleri günden buyana yayılmacılıklarını ve saldırganlıklarını durdurmamış, her geçen yıl şiddetini artırarak bugün, dünya barışını tehdit eder duruma gelmişlerdir. Çevrelerine kan, gözyaşı ve ölüm yağdırmaktan başka bir iş yapmamışlardır. Talmud, Yahudi medeni kanunu, tören kuralları ve efsanelerini kapsayan dinî metinlerdir. Bu kitapta “vaat edilen topraklar-Kenan diyarı” kimilerine göre “Mezopotamya” kimilerine göre de Dicle, Fırat Havzası’nı da içine alan tüm Ortadoğu… Oysa inançlarından da üstün tuttukları Talmud da “Arz-ı Mevud” Filistin, Lübnan, Irak, Suriye ve Güney Anadolu’dur.
Emperyalizmin ve din faşizminin dur durak bilmeyen iştihası, bugün, soykırımdan kurtulan Yahudiler aracılığı ile bir Hitler klasiğini tüm insanlığa yaşatmaktadırlar. Onca savaşlara ve ölümlere karşın tatmin olmayan kapitalizm ve faşizm Filistin’de başlayan can alma operasyonuyla tüm Ortadoğu’ya yayılma istidadı gösteriyor ve bu coğrafyadaki toplumları, insanları, çocukları, kentleri yakıp yıkarak ilerliyor. Hitlerin iktidara gelişiyle uygulamaya koyduğu “Yahudileri yok etme” politikalarının ulaştığı “soykırımdan”, sürgün kamplarından, gaz odalarından, fırınlardan Yahudiler hiç ders almamışlar. Yaşadıkları tarihi acıları, iki bin yıllık dışlanmışlıkla, şimdi “amcaoğullarına” yaşatıyorlar. İbrahim’in dini, kendi çocuklarını, Musa’ya, Tevrat’a, Zebur’a rağmen bir arada, barış içerisinde yaşatamıyor. Yüz yıllardır birikmiş olan Yahudilik kini, nefreti, düşmanlığı ölüm olup yağıyor Gazze’ye, Lübnan’a. Tanrı, Sodom ve Gomore’yi yok ederken nasıl bu iki kentteki çocukları düşünmemişse, Yahudiler de bombaladıkları kentlerde, köylerde, kasabalarda yaşayan suçsuz, günahsız, masum çocukları düşünmedi, düşünmüyor. Ölüm makineleri, acımasızca, karadan, havadan ölüm yağdırıyor. On binlerce insan öldü, on binlercesi de ölecek.
İsrail, makineleşirken, teknolojiyi geliştirip sanayileşirken, ihtiyaç duydukları silahları, teknolojileri savaş için kullanırken, Araplar bilime, teknolojiye, sanayiye sırtlarını döndüler. Bir gelişmişlikleri olsaydı, en azından Yahudiler bir durur, on düşünürdü: “Onların da bizim gibi silahları var, güçleri, kuvvetleri, yetişmiş insanları var.” Arapların “caydırıcılıkları” olurdu o zaman. Caydırıcılık nüfusta olsa idi, Arap dünyası karşısında İsrail’in sesi çıkmaması gerekirdi. Oysa güç, bilgi de, bilimde, teknolojide, sanayidedir. İran kendi liderini koruyamadığı gibi, Lübnan da mobil cihazlara karşı insanlarını koruyamadı. Bu, teknolojik bir saldırıydı. Arapların, Farisilerin böyle bir caydırıcı teknoloji gelişmeleri yok.
Dünya, hümanistler, Batı uygarlığının yaratıcıları gözlerinin önünde yaşanan katliamı görmüyor, bir yıldır işlenen cinayetlere, atılan feryatlara, çığlıklara sessiz kalıyorlar. Amerika destekliyor, ötekilerin sesi çıkmıyor. Susmak, rahatsız olmamaktır, destek vermektir. Tümü kapitalist ve emperyalist olduğu için gözlerinde kendilerinden olmayan insanların bir anlamı ve değeri yoktur. Hele bu Müslüman ise. Çanakkale’de gördük onları, Kurtuluş Savaşı’nda gördük: Türkler insandan sayılmadı İngilizlerce, Fransızlarca. / Bu gerçeği anlamak istemeyen dinci kesim, sırtını İngilizlere yaslayarak, Mustafa Kemal Atatürk ve Kuva-yı Milliye’yi “dinsizlikle” suçlayabilmişlerdir; Fesli ile “keşke Yunan kazansaydı” diyebilmişlerdir. İşgalcilere “misafir” diye bildiriler yazıp Yunan uçaklarıyla halka dağıtabilmiş, Teali İslam Cemiyeti Başkanı İskilipli Atıf Hocaya, utanmadan, sıkılmadan “din alimi” payesi verebilmişlerdir, Atatürk’e düşmanlıklarını bunu gerekçe olarak gösterebilmişlerdir.
Türk’ü insan saymayan kafa bugün Gazze’de, Lübnan’da olanlara seyirci kalabiliyor.
Oysa vuruşanlar İbrahim’in çocuklarından başkaları değil. Yazık, ne olursa olsun, savaş iğrenç, korkunç ve insanlığın yüzkarası bir eylem, İbrahim’in çocukları bile olsalar…
NOT: Bu savaş, Türkiye sorunlarını örttü, gizledi, gündemden düşürdü. İktidarın ne fahiş fiyat artışı diye bir sorunu kaldı, ne de “düşme eğilimine girdi” dediği, aslında ha bire yükselen, -maaşlar belirlenene kadar da düştüğü söylenecek olan- enflasyon gibi bir sorunu… Oysa bugün Türkiye’de adı konulmamış ve halkını ezen korkunç bir “ekonomik savaş” yaşanıyor ve bu savaşta iktidar halkının yanında değil, Filistinlilerle, on üç milyonu bulan göçmen ve sığınmacıların yanında… Doğal olarak “vatanını, milletini çok seven” küçük ortak da siyaseten orada duruyor ve olanlara destek veriyor.
Sevgiyle, esenlikle kalınız…