Araklı-Karadere vadisi, bölgemizin en gözde vadilerinden biridir şüphesiz.
Salmankaş eteklerinden kopup gelen dereler; vadide buluşarak, Karadere unvanıyla gürleye gürleye Karadeniz’e ulaşır.
Asırlardan beri devam edip gelen coğrafi hareketlilik eşsiz güzelliklere sahip bir vadiyi, Karadere’yi ortaya çıkarttı.
Karadere, vadi boyunca sağlı sollu dizilen köylerimizin, yamaçlarımızın, yağmurumuzun, karımızın, kürtüğümüzün ürünü.
Karadere, hırçın gerdanlığımız.
Karadere, karakterimiz.
Karadere; tarihimiz, coğrafyamız, kültürümüz, hayat bulduğumuz toprağımız.
Karadere; florası, faunası ve yaban hayatıyla tarifsiz güzelliklerin doğası.
Bu müzelik doğanın; önce, altın geçidini (Tilkibeli) yok ettik. Yaylacılık kültürümüzün kalbi olan Tilkibeli geçidi, Pamuğun gölü ve bölgenin tarifsiz güzelliği yıllar önce gerçekleştirilen yol genişletme çalışmaları sırasında yok edildi. Bilenler bilir ki o yıkım sadece bir coğrafi yıkım değil aynı zamanda bir kültürel yıkımdı.
O yıkımın üzerinden yıllar geçmesine rağmen ne yazık ki doğa hala kendini yenileyemedi. Son tahlilde, Tikibeli’nin gözyaşları vadiye akmaya devam ediyor.
Son yıllarda vadinin önemi iyice artmış görünüyor. Zira Trabzon’u Bayburt’a, dolayısıyla Erzurum’a bağlayan en kestirme yolun Karadere yolu olduğu geç de olsa görüldü. Dolayısıyla yola büyük bir yöneliş oluştu. Oluştu, oluşmasına da yolun bu trafiği kaldıracak yapısal özelliği yok. TIR’lar, tankerler, iş makineleri yolu çıkmaza sürükledi adeta. Karadere yolu, artık ölümcül kazalar yaşanan yollar arasında yerini aldı. Neredeyse haftada bir ölümcül kaza yaşanıyor. Bu yol ve bu trafik…
Karadere yolu demek “Kaza yolu” demek.
Derken Karadere’nin boşa akıp gittiği iddia edilen suyu dikkat çekmeye başladı.
Diğer vadilerin başına gelen, vadimizin de başına geldi. Şirketler HES yatırımı için vadide sıraya girdiler.
Vadideki HES uygulamalarının sayısının ona yaklaştığını biliyorum. Bunlardan biri de “Değirmencik Köyü” çevresini derinden etkilediği iddia edilen “Ayvadere Hes Projesi”.
Değirmencik Köyünün doğası itibariyle heyelana yatkın bir yapıya sahip olduğunu, yoldan gelip geçen herkes bilir aslında.
Bu proje ile köyün mevcut tehlikesinin daha da artacağı açıkça görülüyor. Böyle olmasına rağmen proje hızla ilerliyor.
Konu; bir müddet sonra önce yerel gündeme ardından da yargıya taşındı.
Gündeme gelme ve yargıya taşınma sürecinde vadideki köylerin duyarlılığının yeteri kadar harekete geçtiğini söyleyemem.
Konuyu gündeme çekip yargıya taşıyan, çevre duyarlılığıyla bilinen Yusuf Durmuş.
Yusuf Durmuş; ülkemizin gözdede eğitim kurumlarından biri olan Hacettepe Üniversitesinde Öğretim Görevlisi.
Karadere’deki HES girişimleriyle birlikte Yusuf Durmuş Hocamız, yerel ve ulusal basında yer almaya başladı. Ben de kendisini basından tanıdım. Çevre ve doğa üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Yusuf Durmuş, vadisine yönelik bu girişimlere karşı kayıtsız kalmadı. Akademik birikimi bunu gerektiriyordu, öyle de yaptı; Değirmencik’ten ses verdi, “Vadi sahipsiz değildir.”
Yusuf Durmuş, projenin; eksik bilgilerle dolu olduğunu ve uygulandığı alanın coğrafi şartlarına uygun olmadığını belgelendirerek yargıya taşıdı ve yasal zeminde verdiği bu hukuk mücadelesi oldukça ses getirdi.
Yusuf Durmuş Hocamız, projedeki eksiklikler bir yana eksik olan bu projeye bile uygulamada sadık kalınmadığı için, çevrede tamiri imkânsız yıkımların oluşacağına dikkat çekiyor.
Konu artık yargıda. Sürecin nereye doğru yöneleceğini kestirmek zor. Bir taraftan hukuki süreç devam ediyor, diğer taraftan da şirketin çalışmaları.
Bilim insanlarının; “Küresel ısınma çağı sona erdi, şimdi Küresel kaynama çağı başladı” tespitleri birçok ülkede yankı buldu.
Yoksa bu bilimsel feryatlar, Karadere vadisine ulaşmayacak mı?
Yoksa Yusuf Durmuş Hoca’nın; özverili, akılcı ve bilimsel mücadelesi sonuç vermeyecek mi?
Yoksa birileri gününün sonunda vadi için “HES oldu” mu diyecek?