HEPSİ KARDEŞTİLER
Şahinkaya ailesinin sarışın, boncuk mavi gözlü sevimli kısa saçlısı.. Profesyonel futbolda yeşil sahalardaki ilk ismi.
'' Trabzon'' deyince gözlerindeki pırıltıyı görmek olası.
'' Kabak'' adı ile özdeşleşmiş bir futbol emekcisi.
Sahada kazanma adına babasını tanımaz ama saha dışında herşeyini herkesle paylaşabilecek kadar hoşgörü ve alçak gönüllük abidesi ama önce insan, ağabeyimiz ''Kabak Coşkun''.
Rahmetli babam yıllar önce saygıdeğer bir futbol adamı olan babaları rahmetli İbrahim Şahinkaya ile yaptığı bir söyleşide ''Bizim evde sadece kadınlar top oynamaz'' demişti. Ama bu günleri görse idi kızları için de oynar derdi diye düşünüyorum. Şahinkaya ailesinin ilk göz ağrısı Yılmaz Şahinkaya iyi okudu, Amerika'ya gidiş o gidiş... Amerika’da öğretim üyeliğinden emekli olduktan sonra, yaşamını halen orada sürdürüyor.Turgut Istanbul'da Yüksek Ticareti okudu. Trabzon'a dönerek ticari yaşamına gelişen ve değişen günümüzün şartları ile yarışırcasına devam ediyor. Ayrıca ofisinde her gün eski ama eskimeyen dostları ile güncel konulardaki sohbetlerine devam ediyorlar.
Ailenin afacan üçüncü üyesi Coşkun Şahinkaya ise Yeşil-Beyaz renklere gönül verdi ve Trabzon İdman Gücü'nde futbola ''Merhaba'' dedi.. İdman Ocağı’nın tüm ısrarlarına karşın O futbolunu Başkent'in Ankaragücü takımında sürdürmeyi yeğledi. 1961-62 sezonunda başlayan Ankaragücü serüveni Trabzonspor'un ilk kuruluşu 1966-67 sezonu sonu bitti. Trabzon ve Trabzonspor sevdası Onu İdman Ocağı'nın da katılımı ile renkleri Bordo-Maviye dönen Trabzon'a koşulsuz seve seve geri döndürdü .Trabzonspor kafilesi Ankara'ya maça geldiğinde Dışkapı'daki Uzun Otelde kalırlardı. Bir antreman dönüşü otelde görüştüğümüzde takımda Trabzonlu olmayanlardan yana bir hayli dertli idi. İçerde oynuyorlar ama dışarıda oyunda hiç yoklar oğlum. Ardından bildiğimiz kendine has tatlı küfürleri sıralardı. Ankara Coşkun Şahinkaya'nın futbolunu, duruşunu, inadını ve hırsını tanıdıktan sonra çok ama çok sevdi. Bir de henüz daha yeni iken Başkent'de yaşadıkları var.Ankara'nın Ulus pazarını bilirsiniz ya da duymuşunuzdur. Çok özeldir. Pazarcılar meyvelere el dokundurtmazlar. Coşkun abi de bir antreman sonrası canı çekti herhalde. Bir tezgahtan bir iki tane şeftali alıp kese kağıdı isteyince birden ortalık toz duman, iyi karışmış. Bir kavga bir kavga sormayın,vuran vurana. Karedeniz fıkrası gibi. ''Ula vura vura öldük da... Yok mu bizi ayıracak bir müslüman.'' Sonra yapmayın durun kardeşim diyerek araya girmişler içlerinden biri, ''Durun kardeşim bu bizim Ankaragüçlü Coşkun'' sonra da tezgaha almışlar ama herkes yediği dayakla kalmış. Ankaragücüne gönül verenler Coşkun Şahinkaya'ya kabak dediler, laz dediler ama o dönem Ankaragücü'nde Büyük Coşkun olarak anıldı. Küçüğü de santrofor Coşkun Süer'di.
Başka bir anı ile devam edelim. Sahada yere bastığı gibi dışarıda da kolay kolay yıkılmazdı. Ankara Kızılay'da Bade isimli pastane-bar karışımı daha ziyade futbolcuların takıldığı nezih bir mekan vardı. Coşkun abi için maçlardan sonra içmek için mutlaka bir gerekçesi vardır. Yendiler ise mutluluktan, yenildiler ise üzüntüden bir oturuşta büyük bir votkayı halleder, hiç bir şey olmamış gibi de çıkar giderdi. Trabzonspor'da oynadığı yıllarda sahalarda ve dışarıda sadece kardeşi Bülent'in değil herkesin ağabeyi olmuştur. Rahmetli Hayri Gür hoca her pozizyonda onu örnek gösterir onun gibi oynayın'' derdi. Bir döneme damgasını vuran Coşkun Şahinkaya, Müthiş sol ayağı ile bir maçta çıkarttığı sert şutla, Metin Oktay'dan sonra kale ağlarını yırtan ikinci adam olarak bilinir. Coşkun Şahinkaya'nın ardından Istanbul'da yaşamını sürdüren genç emekli Ottopedi ve Travmatoloji profesörü Sebahattin Şahinkaya var. Öğrencilik yıllarında Istanbul'da amatör takımlarda top koşturdu. Rahmetli Bülent Şahinkaya da mühendisti, armatördü ama öncesinde futbol profesörü idi. Kendisi ile aynı takımda oynama şansını yakaladığım için çok mutluyum. Şahinkaya ailesinin son sırasında Trabzonspor'un bu günlere gelmesinde takımın görünmeyen kahramanı takımın dinamosu Güngör var. Güngör futbol olarak ağabeyleri Coşkun ve Bülent'in özelliklerini bünyesinde barındıran bir yapısı vardı. Sebat'ta ve Trabzonspor'da sol ayağını iyi kullanabilen çok teknik bir futbolcu iken Ahmet Suat Özyacı'nın elinde birden orta alanda çok koşan iyi mücadele eden markajcı adamı olup çıkıverdi. İyi de oldu. Bu özellikleri onu ulusal takıma kadar taşıdı.