Özgür düşünce yok, yorum yapılamıyor; televizyonlar korkulu.  Diğer fabrikalarla, SEKA da satıldı, kapatıldı; fabrikalar korkulu, gazeteler, kitaplar korkulu, kağıtlar korkulu. / Akla, bilgiye sırt dönüldü; bilgi korkulu, düşünce korkulu; okullar korkulu, üniversiteler korkulu. / Gazeteler, televizyonlar özgür haber yapamıyor, cezalandırılıyor, tutuklanıyor; gazeteci, televizyoncu korkulu; kalem korkulu, özgürlükler korkulu.

Haklar çiğnendi, sözleşmeler kaldırıldı; erkekler korkulu, kadınlar korkulu. Haklar, özgürlükler korkulu. İnsanlar, yurttaşlar korkulu. Üniversitelerde bilim, düşünce üretilemiyor; dekanlar, rektörler korkulu; öğrenciler, halk korkulu. “İstismar” durdurulmuyor: Bebekler, çocuklar korkulu, kadınlar, kızlar korkulu.

Kuvvetler ayrılığı ilkesi kaldırıldı, hukuk yaralandı; yargıçlar korkulu, savcılar korkulu, davalı-davacı korkulu; yargı korkulu; insanlar kuşkulu, insanlar kaygılı. Anne baba, çocuk korkulu, aile korkulu. Adalet korkulu.

Geçmişe bakma, geçmişle yüzleşme korkulu; geleceğe bakma, geleceğe düş kurma korkulu, endişeli. / Ulusal orman politikası kurulmadı: Ağaçlar korkulu, doğa korkulu. Nehirler, çaylar, dereler, göller korkulu; barajlar korkulu.

Tarım kulak ardına atıldı. Fındık korkulu, patates, soğan korkulu; nohut, mercimek, fasulye, pamuk korkulu... Hayvancılık hiç önemsenmedi, ithalatla çözüme gidildi, sorunlarına bakılmadı. Sığırlar, koyunlar korkulu, etler, keçiler korkulu, atlar, eşekler, katırlar korkulu.  Yabanıl otlar için zehir atılıyor; toprak korkulu, su korkulu.

Din sömürüldü, inanç ayrımı yapıldı. İnanmış insanlar korkulu, inanmamış insanlar korkulu. İmamlar korkulu, müftüler korkulu. Pek çok insan deist oldu, din korkulu.  Bir ulusal su politikası izlenmedi, kuraklık başa bela; taşlar, topraklar korkulu; yağmurlar, rüzgarlar korkulu; köyler, kasabalar korkulu, vatan millet korkulu.

Ekonomi perişan, enflasyon düşürülemiyor, fiyatlar dörtnala koşuyor: Halk korkulu, gelecek korkulu, ekmek korkulu, sofra korkulu; geçinmek zor, hatta olanaksız; yaşamak korkulu; kafa, kol, bacak korkulu, beden korkulu, yürek korkulu.

Bir çağdaş kültür politikası izlenmedi: Dünyaya Türk kültürü adına bir ziyafet çekilemedi. Romanlar, şiirler korkulu; yazarlar, şairler korkulu; sinema, tiyatro, filimler korkulu. / Alabildiğine kısıtlandı özgürlükler, demokratik tepkiler daraltıldı; toplantılar korkulu, sokaklar, meydanlar korkulu. Sosyal medya korkulu. Parti binaları kurşunlanmaya başladı, binalar korkulu.

Korku, baskı o denli yaygınlaştı ki, yirmi dört saatte girilmedik yaşam alanı kalmadı; insanların morali, pisikolojisi bozuldu; toplum olarak her korkuya, her baskıya alıştık, kanıksadık, tepkisiz kaldık. Hava gibi, su gibi doğal bulduk; Pavlov’un Köpeği gibi şartlandırıldık. Her fırsatta yapılan hakarete, küfre, azara, aşağılanmaya sustuk. Haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe alıştık. Anamıza küfredenlere ve onlardan hesap sorulmamasına ses çıkarmadık; tepki göstermedik; sesler korkulu, tepkiler korkulu.

Irzına geçilen çocuk haberlerini, “altı yaşında evlendirilen çocukların” Diyanet fetvalarını sıradan olaylar gibi okumaya, dinlemeye başladık. / Çağdaş aklı, bilgiyi, eğitimi almayan çocukların tarikatlara, şeyhlere teslim edilişine sustuk. Kimi depremzede çocukların tarikatlarda çıkması şaşırtmadı bizi. Yapılan her yanlışa alıştık, ortak olduk. / Oy için, iktidar için namus korkulu, ahlak korkulu.

Öldürülen, hakları elinden alınan, sözüne itibar edilmeyen kadınların haberlerini okumayı, dinlemeyi kanıksadık; kırk iki buçuk milyon kadını yok saydık; kadını “cariye” görmekten mutlu olduk. Kendimizi dünyanın en iyi Müslüman’ı saydık. / Hukuksuzluğa, adaletsizliğe alıştık. / Ceza görmeyen, kınanmayan, suçlanıp dışlanmayan namussuzluğa, ahlaksızlığa, hırsızlığa, vurguna, soyguna alıştık, pirim verdik. Her fırsatta gözünü oymaya çalışan, konuşmayan, dinlemeyen, saygı duymayan, sevgisiz hareket eden insanlara alıştık. Saygıya, sevgiye, güvene bahane uydurmadan saldıranlara alıştık.

Zaman korkulu; sevgi korkulu, saygı korkulu, güven korkulu.

Çıkar söz konusu olduğunda kardeş kardeşi tanımıyor, sevmiyor, saymıyor. Kardeş kardeşe inanmıyor güvenmiyor, düşman oluyor. / Yakınlara, akrabalara teslim edilen eşler, çocuklar, kadınlar kendilerini güvende duymuyor, güven duygusu kaygılı, endişeli, korkulu. Dostluk, arkadaşlık, akrabalık acılı; / acılar öksüz, yürekler yakıcı; yürekler duyarlı ve yalnız; / yalnızlık sevgiye ve denize hasret / insan kendinden göç etti, duvar oldu; duvarlar kendi dibinde, mumlar yanarken yalnız!

Hayat geldi korkuya dayandı: Yaşam korkulu, toplumsal değerler korkulu…

Sevgiyle, esenlikle kalınız.

NOT: Tırabzonsıpor’da istifa etmeyen bir unsur mu kaldı? Belki ayrılırsa son maçlarını kazanır!