Geçen pazar günü Avcılar istikameti yan yoldan Florya’ya doğru gelirken Küçükçekmece Köprüsü’ne varmadan polis ekiplerinin araçların içlerine çok dikkatli bakarak yaptıkları denetime rastladık. Daha eve varmadan radyolardan Taksim İstiklal Caddesi’nde bombalı bir terör saldırısı olduğu haberini dinledik ve sarsıldık. Dört yıldan bu yana bu tür şehir içi terör olayı olmadığı için doğrusu bu saldırıları unutmuştuk. Bir daha da olmaz sanıyorduk. Yanıldık, olabilirmiş.
Türkiye, bu stratejik coğrafyada olduğu sürece, etrafındaki komşu (!) ülkelerden gelen terör saldırılarına hedef olacaktır.
Saldırıların kırsal kesimden kentlere ve de özellikle büyük metropollerde yoğun kalabalıkların olduğu caddeleri, tren istasyonlarını ve havalimanlarını hedef aldığını acı deneyimler olarak yaşadık.
Taksim saldırısı gösterdi ki seçim öncesi bu gibi olaylar farklı yerlerde yine devam edebilir, yine can kayıpları olabilir.
Geçmişe bakınca, Ankara Esenboğa Havalimanı’nda 7 Ağustos 1982 günü ASALA adlı terör örgütü mensubu Levon Ekmekçiyan’ın gerçekleştirdiği bombalı saldırıda 9 kişi can vermiş, 70 kişi de yaralanmıştı. (Bu gibi olayların içinde 11 Eylül 2001’de Amerika’da uçaklarla yapılan saldırılar bu konuda bir dönüm noktası olmuştur) Bu olaydan sonra yıllarca havalimanlarımızda bu tür terör eylemi olmadı. Aradan tam 34 sene geçtikten sonra 28 Haziran 2016 tarihinde Atatürk Havalimanı’nda üç canlı bombanın saldırısı ile 36 kişi can vermiş, birçok kişi de yaralanmıştı.
Bu olaydan sonra, böyle saldırıların bir daha olmaması için, devlet tarafından “Havacılık Devlet Emniyet Programı” adı verilen bir dizi karar hayata geçirildi.
Türkiye, havacılıktaki gelişmeleri takip etmek ve zamanın gereklerini yerine getirmek için, üye olduğu uluslararası kuruluşların aldığı tüm kararları hayata geçirmek için çalışmalarını sürdürdü.
Uluslararası kurallara göre havacılık sektöründe hizmet veren kuruluşların emniyet yönetim sistemi ve devletlerin de devlet emniyet programı kurmak gibi çok önemli bir sorumluluğu var.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) tarafından hazırlanan, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından onaylanan Sivil Havacılık Devlet Emniyet Programı ve Emniyet Gözetim faaliyetleri birbirine bağlı olup, her ikisi de emniyet/ güvenlik hedeflerinin gerçekleşmesini amaçlıyor.
Bu amaca yönelik olarak, devlet tarafından; kaza inceleme ve askeri havacılık otoriteleri de dâhil olmak üzere, Sivil Havacılık Devlet Emniyet Programının uygulanmasına ve sürdürülmesine ilişkin sorumluluklara sahip olan ve/veya etkilenen havacılık emniyeti ile ilgili kurum ve kuruluşların temsil edildiği “Sivil Havacılık Devlet Emniyet Kurulu” oluşturulmuştur.
Bu kurul, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı veya yetki verdiği temsilci başkanlığında Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Ulaşım Emniyeti İnceleme Merkezi Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı (Genelkurmay Başkanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Harita Genel Müdürlüğü), Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Denizcilik Genel Müdürlüğü, Ana Arama- Kurtarma Koordinasyon Merkezi, Ulaştırma Hizmetleri Düzenleme Genel Müdürlüğü Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı (Jandarma Genel Komutanlığı Sahil Güvenlik Komutanlığı), Sağlık Bakanlığı, Savunma Sanayii Başkanlığı temsilcilerinden oluşmaktadır. 2920 Sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu’na göre, havacılık ve bağlı iş kollarında faaliyet gösteren tüm işletmeler Emniyet Yönetim Sistemi kurmak ve yürütmekle yükümlüdür, çünkü havacılık sektörü hiç ihmale gelmez. “Havacılıkta kurallar kanla yazılmıştır.” sözü boşuna değildir.
Havacılığın en üst kuruluşlarından olan Uluslararası Hava Taşıyıcıları Birliği’nin (IATA) geçen hafta İstanbul’da yaptığı toplantıda, Genel Müdür Willie Walsh tarafından cevaplanan soruma “11 Eylül saldırısından sonra alınan bazı önlemler yeni teknolojik gelişmelerin devreye sokulmasıyla kaldırılacak, bazıları ise gevşetilecek” diyerek cevap vermesi her ne kadar bizi memnun etse de, olası her türlü terör tehlikesini ortadan kaldırmaz.
Terörün, yerde de, gökte de her zaman bizi bekleyen en önemli tehlike olduğunu hiç aklımızdan çıkarmayalım.
Başta, MİT, Genelkurmay ve İçişleri Bakanlığı,(Polis ve jandarma) olmak üzere bütün güvenlik kurumlarının teyakkuz halinde olduğu da bir gerçek.
En büyük havalimanı işletmecimiz olan Devlet Hava Meydanları İşletmesi ve yolcu sayısı fazla olan özel sektörün (IGA, TAV, ISG, YDA, Fraport, Favori) elindeki havalimanlarının işletmecilerinin ve havalimanlarının mülki idare amirlerinin başkanlıklarındaki Havalimanı Güvenlik Komisyonları’nın gözlerini dört açmaları ve alınan tüm önlemlerini bir kez daha gözden geçirmesinde sayısız fayda var. Ben bu yazıyı yazdıktan sonra, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü havalimanlarındaki alarm seviyesini arttırırken, İçişleri Bakanlığı da havalimanı bulunan 51 ilin valiliklerine acil koduyla yazı gönderip gerekli önlemlerin eksiksiz alınmasını istedi. Umarız bütün tedbirler tam alınır ve de herhangi bir saldırı olmaz.
Güvenli yarınlar Türkiye’m.