YILLARDIR HEM O TABELA HEM DE KOLİ BASİLİ ORDA

Trabzon’un en güzel koylardan biri olarak kalabilmiş Defterdarlığın kampı halkın tercih ettiği bir yer.
Özellikle aileler çocuklarıyla birlikte piknik amaçlı güzel havalarda burayı tercih ediyor.
Belli bir ücret karşılığı hizmet alarak denizle içiçe zaman geçirmeye temiz hava almaya çalışıyorlar.
Halka açık bir yer. 
O anlamda Defterdarlığa teşekkür etmek gerek.
Çoğu kamu tesisleri gibi kapıları halka kapalı değil.
Son kalan kumsallarımızdan birinin hemen kenarında sunulan güzel imkânlarla yapılan bir kahvaltının da keyfi başka oluyor.
Buraya kadar her şey güzel.


Bundan sonra aslında halkın beklentisi olarak yazacaklarım büyük bir ihtimalle Defterdarlığın da görev alanına girmemektedir.
Girmemekte ama ilgi alanın da olduğu muhakkak.
Çünkü yer onun.
Müdavimleri bilir.
Yıllarca gittikleri bu sahilde bir levha durur yine yıllarca.
Uyarı levhasıdır bu.
Denize girmeyin.
Tehlikelidir.
Çünkü koli basili vardır diye yazar levhada.
Uyarı güzel.
Yerinde.
İnsanları tehlikeden uzak tutuyor.
Olası bir hastalıktan koruyor.
Peki bu levha yıllardır ordadır da bu koli basiline niye yıllardır çare bulunmaz?
Çevre İl Müdürlüğü, Sağlık Müdürlüğü, ilgili belediyeler bu konuda bir çalışma yapmış mı?
Defterdarlık kendi tasarrufunda bulunan son sahillerimizden birine sahip çıkmak adına ilgili kurumlarla işbirliğine girmiş mi?

Girmişse ne cevap almış?
Yoksa İlgili kurumlar ilgilenmemiş mi?
Şimdi diyeceksiniz ki hemen yanı başında bir özel hastane var.
Yine Akyazı dolgu alanında Şehir Hastanesi inşaatı devam ediyor.
Bitmedi stadyum her hafta on binleri ağırlıyor az ötesinde.
Üzerinde Yıldızlı konakları.
Karayolları Bölge Müdürlüğü…
Eee, kanalizasyonlar açıktan akan derecikler ve biz o koydan kalan son sahillerden birinden temiz kalmasını bekliyoruz.
Ama hiç bir çaba da gösterilmiyor.
Ve  o tabela da yıllardır orada duruyor.
Tabi koli basiler de.
Ve millet de denize karşı çayını yudumlarken, “Ya uyarmasaydılar ne olacaktı? İyi ki asmışlar o levhayı.” diyerek haline şükrediyor.

***

KOZAK YAYLASI SARIKIŞLA HASAN ÇAVUŞ VE TRABZON


Derler ya dünya küçük diye...
Sen Trabzon’dan kalk gel Ayvalık’a bir kaç gün güneş görüp denize girelim diye sonrasında Kozaklı yaylalarının güzelliğini ve zengin tarihini öğren ‘yaylacı damarı’n kabarsın.
Kaptanlığını abin orman Yüksek Mühendisi  Fikret Kansız’ın yaptığı araçla, yani tam da uzmanıyla Kozak Yaylası’na git.
Gittik ve gördük.
Çam fıstıklarının üretim merkezi olan Kozak Yaylası’nda bizi bir başka sürpriz daha bekliyordu.
Üzümcü Hasan Çavuş’a, “Merhaba.” dedik.
Yol üstünde kurduğu tezgahta o bölgeye ait tüm ürünler mevcut.
Çam fıstığı içi üzüm bal pekmez dağ kekiği.
Üzüm almak istedik.


Hemen tezgahın arkasını gösterdi Hasan Çavuş, bir de elimize üzüm makası tutuşturdu bağa girip alın diye.
Siyah sarı üzümler yeni olgunlaşmaya başlamış.
Ellerimizle bağdan topladık tazecik üzümleri.
Tezgâha geldiğimizde hele bir oturun azcık yarenlik edelim kimsiniz nerelisiniz diye Türk insanının klasik sorularını muhabbeti başlatma adına ardı ardına sıraladı.
Büyük bir çam ağacının altında 35 dereceye varan sıcaklıkta sohbet uzadıkça uzadı.
Trabzonlu olduğumuzu öğrenince Hasan Çavuş’un gözleri bir başka parlamaya yüzünde tebessümler oluşmaya başladı.
Meğerse 1969  yılında askerliğini Sarıkışla’da yapmış.
Eh bundan 50 küsur yıl önce askerliğini Trabzon Sarıkışla’da yapmış yaşı 75’i geçmek üzere olan Hasan Çavuş’u buluruz da eski ve şimdiki Trabzon’un muhabbetini yapmaz mıyız?
Hasan Çavuş anlattıkça Trabzon’un ne denli değiştiğini yaşayan şahidinden dinlemek te ayrı bir heyecan veriyordu.
Bir merhabalık muhabbetin süresi uzadıkça uzadı.


Hasan Çavuş o yılların Trabzon’unu anlatmaya Sarıkışla’nın bulunduğu Erdoğdu’dan başladı:
“Biz ordayken etrafımız ya tarla ya da fındıklık idi. Tek tük yeni evler yapılmaya başlamıştı. Spor için Verem Hastanesi’ne kadar koşardık.
Bazen de Atatürk Köşkü’ne kadar yürüyüş yapardık.
O bölgede bir Çamoba Köyü vardı. Onun yakınında bizim cephaneliğimiz bulunurdu. Orada nöbet tutardık. Hep yürüme gider gelirdik. Zaten piyade askeriydik. Çoğu zaman da sahil boyu Yomra’ya doğru yürüyüşler yapardık.
Ama en güzeli de kışlanın sırtlarından Avni Aker’de maçları seyretmekti.
Kışlada hamam vardı.
Biz yine de çarşıya indiğimizde meydan hamamında bir güzel yıkanırdık.
Trabzon çok güzel bir şehirdi.
Denizi sahili dağı çok hoşumuza giderdi.
Atatürk’ün Köşkü’ne o yıllarda da çok ziyaretçi gelirdi.
Haftada bir törenle Kalepark’taki fenerin yanında bulunan bayrağı değiştirmeye bir manga ile giderdik. Cemseler taşırdı bizi kışladan oraya. Denizin içi gibi idi orası.
Alt kısmında çay bahçesi vardı (Ganita).”

Hasan Çavuş elli küsur yıllık askerlik anılarına dair bunları paylaştı bizimle.
Bu arada çam fıstığının kilosunun 1200 TL olduğunu da öğrenmiş olduk.
Ama bu fiyat Kozak yaylalarında.
Kozak Yaylası çoğunluğu Türkmenlerden oluşan, İzmir(Bergama/Ayvalık) Balıkesir ili sınırları içinde bereketli bir yayla.
Oksijenin en bol olduğu yörelerimizden biri.
Tam bir yayla turizmi cenneti.
Lakin çevredeki maden ocakları birer tehdit unsuru olarak yörede yaşayanları tedirgin ediyor.

***