HALKBİLİMİ (folklor)


Halkbilimi(Folklor) bizde oldukça genç bir dal. Batı ülkelerinde 1846 yıllarından beri İngilizce folk= halk, lore= bilim sözcüklerinin birleşimiyle ortaya çıkan bir deyim. Bizde adı konulmadan da olsa halkbilimi içine giren her oluşum toplumların zenginliğiydi.
Anadolu’da Rıza Tevfik'in 1913'te bir gazetede yazdığı yazı ile folklor sözcüğü ile tanışıldı. Daha sonraları ayni bilim dalına ‘Halkiyat’, ‘Halkbiligisi’ gibi adlar da verildi.
Halkbilimi birçok bilimlerin kavşak noktasında bulunmaya ve onlarla ortaklaşa oluşan bilim dalıdır. Ruhbilim, dilbilim, toplumbilim, tarih ve özel olarak da din, bitkibilimi, hayvanbilimi ile iç içedir.
Halkbilimi, belli bir ülkede yaşayan ve o halka özgü kültür yaratımlarını, geleneklerini, göreneklerini, derinliğine üzerine almış bir daldır. Hatta o ülkenin bölgelerindeki yaşam farklılığından, doğa oluşumundan kaynaklanan ayrıntıları da ortaya koyarak o ülkenin zenginliğini sergiler. Çünkü dil, mezhep ağız dinle gelen töreleri, törenleri, kültür farklılıklarını önümüze serer.
Biz de Tanzimat'a gelinceye değin halk edebiyatı ile ilgilenen olmadığı için, halkın kendisinin oluşturduğu beceriler de dikkati çekmemiştir. Halkbilimi Şinasi'nin, Ahmet Vefik Paşa'nın atasözlerimizi derleme, yayınlama ve tanıtma çabalarından sonra bir kültür birikimi olarak dikkati çekmeye başladı. Ahmet Mithat Efendi'nin halk fıkralarını, Çaylak Mehmet'in Nasrettin Hoca Fıkraları halk geleneklerini konu edindiği için halkbilimine katkı oluşturmuştur.
Halkbilimi bir ulusun tarihini inceleyebilir ama tarih değildir. O tarihten kendi konusuna giren olayları, kuralları incelemek için tarihten yararlanır. Bir tarihçi efsanelere dayanarak tarih yazamaz; ancak bir halkbilimcisi efsanelerin her yönünden yararlanabilir.
Halkbilimi edebiyat ürününden yararlanır. Edebiyatın içinde yer alan ve halkbilimin konusu olan türkü, masal, destan, mani kısaca anonim verimler yöreden yöreye çağdan çağa önem kazanır veya değişime uğrarken bir yazarın yazdığı roman kendi varlığını korur.
Dil yönünden de edebi eserden ayrılır. Halkbilimi de dil aracılığı ile ifadesini bulur. Bir masal derleyicisi o masalı, o yörenin diliyle derler. Bir köyün veya bir bölgenin masallarını, türkülerini derlemek demek, o yörenin dilini de incelemiş olmak demektir; ama halkbilimi dilbilimi değildir.
Halkbilimi toplum bilimle (sosyoloji) ile iç içe olduğunu düşünmek gerekir. Toplumbilim, insan topluluklarının türlü kurallarını, törelerini, kültür yaratımlarını yalnız toplum olgusu açısından inceler. Halkbilimi ise sosyolojinin erişemeyeceği detayları enine boyuna ortaya koyar aynı zamanda uygulanır biçime getirir.
Sonuç olarak şunu belirtmek isterim: Halkbilimi bir toplumun yazmadan, kulaktan kulağa ve kendi becerileriyle oluşturduğu bir zenginliktir. Bence toplum bilincinin oluşmasına katkıda bulunduğu gibi, paylaşmayı, eğlenmeyi, hatta gülmeyi oluşturan bir kültür varlığıdır da. Yöresel oyunlar, çalgılar, türküler, gölge oyunları, fıkralar insanlığın varlığını koruyan birleştiren tutkal değil midir?.