“GÜZEL İŞLER!”

Gezide yol boyu düşündüm: Güzel ve pahalı çalışmalar yapılmış. Geliştirilen yollar, açılan tüneller, devasa Borçka ve Deriner barajları, inşası süren ve bent-beton yüksekliği dünyanın en büyük barajlarından biri olacak Yusufeli Barajı ve yapımları tamamlandığında Çoruh üzerinde enerji üretecek, balık çiftlikleri kurulacak tam on bir baraj… Bunlar kolay işler değil; zor ve güzel işlerdir.

Ancak kolay ve çirkin olan bir şey var: “Kılıfını hazırlayarak bir kuruşluk işi on kuruşa yaptırmak ve halkı dokuz kuruş borçlandırarak soydurmak”… Faizle soydurmak, ederinden çok daha pahalı ihalelerle soydurmak! “Cepten bir kuruş ödemeyeceğiz” diyerek “yap-işlet-devret” yöntemiyle hazineyi yıllarca sürecek taksitlerle “haraca bağlamak”! Sonra da sütten çıkmış ak kaşık gibi kendilerini anlatmak!

Soygun işini ve düzenini “hizmet ediyoruz” yalanıyla söylemek ağrıma gidiyor ve susunca kendimi “suç ortağıymış gibi kirlenmiş” hissediyorum.

Bu ülkede güzel işler olmuyor mu, oluyor ve yapılıyor: (Kimileri de gereksiz.) Ama çok pahalıya mal oluyor. Pahalı, çünkü halk özetlemiş: “Çalıyorlar ama yapıyorlar.”

Bedelinin çok üstünde yapılan işler kirleniyor, anlamını ve değerini yitiriyor. Geleceğe bırakılacak ve hizmet verecek eserler “saf, temiz, kirlenmemiş, hiçbir dedikoduya, şaibeye, fesada karıştırılmamış” olsun. Üzerinde “yetim hakkı bulunmasın, yoksulun ve işçinin emeği, milletin parası çarçur edilmesin”. Hırsızlık anıtı olarak anımsanmasın. Yürekten benimsenip sahip çıkılsın, korunsun.

Bir köprü yapılıyor, “bir kuruş harcanmadan, yap-işlet-devret” yöntemiyle deniyor. Borç bitene kadar dört-beş köprü parası ödeniyor; bir yol-yol ağları, viyadükler, tüneller yapılıyor, şehir hastaneleri kuruluyor; havalimanları açılıyor; maliyetinin sekiz-on kat üstü parası ödeniyor. O paralarla refah düzeyi yükseltilir, satılan ve kapatılan fabrikaların daha moderni ve büyüğü kurulur, işsizlik sıfırlanır, enflasyon tarihe karışır. Birileri haksız kazanç sağlamaz.

Önceden kapitülasyonlar vardı. Bu milletin kanını emen, emeğini, madenlerini, ürünlerini, gelirini, “verdikleri paranın faizine karşı” diye, insanların gözünün içine baka baka sömüren kapitülasyonlar... Şimdi onların yerini ihalelerde uygulanan “yap-işlet-devret” yöntemi aldı. Halk bire beş, bire on yüksek fiyatlarla soyduruluyor. Ödemesi yıllarca sürecek taksitlerle milleti soyma, yoksullaştırma ve hazineyi boşaltma işi başlatıldı. Olanları, çalınanları, yüksek maliyetleri görmezden gelerek kimileri, “bu ülkede hiç mi güzel işler yapılmıyor” diye de soruyorlar. Yapılmaz olur mu? Hazineye açılan kara delikler her geçen gün büyüyor, örneğin!

Cumhuriyetin fabrikalarını, bankalarını, şirketlerini, “zarar ediyorlar” diye arazilerini arsa, makinelerini hurda fiyatına satmak, kapatmak, üretimden çıkarmak, işçilerini sokağa atarak çoluğunu-çocuğunu yokluğa-yoksulluğa-açlığa mahkum etmek “başarı” ve “güzel işler” değil mi?

Şeker fabrikalarını sattılar, halkın pancar üretimini azalttılar; ucuz “küspe” bulamayan besicileri pahalı yem almaya yönelttiler, dışa bağımlı kıldılar. Hayvan yetiştirme zorluğuna dayanamayan besiciler, süt üreticileri bu sektörden elini eteğini çekmek zorunda bırakıldılar. Üretime kapılarını kapattılar. Ülkeyi, “güzel işler yapıyoruz” diye, enerjide, doğal gazda, akaryakıtta olduğu gibi hayvancılıkta-ette, süt ürünlerinde, şekerde, buğdayda, pamukta, ayçiçeğinde, yemde, samanda dışa bağımlı duruma getirdiler. Bunlar da güzel işler değil mi?

Seka’yı, kağıt fabrikalarını ve işletmelerini, Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Aşı Üretim Merkezini devre dışı bıraktılar. Kağıtta, kitapta ve aşıda dışa bağımlı bir yapı kurdular.

Güzel işler yapmak demek, kapatılan-satılan fabrikaların, şirketlerin, bankaların yerine daha büyüklerini ve iyilerini yapmak demektir. Katma değer üretmek, istihdam yaratmak, üretimi artırmak, işsizliği düşürmek, enflasyonu en alt düzeye indirmek, üreteceğimiz, yetiştireceğimiz “mallarda” dışa bağımlılığı sıfırlamak demektir. Petro kimya fabrikaları açarak pet-kim ürünlerinde dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak demektir. Güzel işler yapmak demek Türkiye’yi buğday ambarı durumuna getirmek, ayçiçeğinde, hayvancılıkta, süt ürünlerinde yeniden ihraç eden ülke olmak demektir. Güzel işler yapmak demek pamuk, nohut, mercimek, saman ithal eden ülke onursuzluğundan kurtulmak demektir. Güzel işler yapmak demek, akaryakıt ve doğal gaz dışındaki ürünlerde kendi kendine yeten ülke konumuna gelmek demektir. İnsanına, yetişen gençlerine iş sahası ve ekmek kapısı açmak demektir. Her yatırımı, kuruşu kuruşuna hesap ederek harcamak, yapmak ve başarmak demektir. Kimseye, kimsenin hakkını yedirmemek, hakça kazanmak, hakça bölüşmek demektir.

Güzel işler yapmak demek, insan haklarına-özgürlüklere sahip çıkmak, çiğnememek-çiğnetmemek, hukukun üstünlüğünü ve her işte adaleti sağlamak demektir. Güzel işler yapmak demek, fabrikalarını kurarak Altay tankını yürütmek, Atak helikopterini, Siha’ları, İha’ları motorlarını üreterek uçurmak, TOGG’u fabrikasından tırafiğin içine sokmak demektir. On binlerce işçinin bu fabrikalarda çalıştığını görmek demektir.

Güzel işler yapmak demek, özelleştirmeyi bahane ederek Cumhuriyetin fabrikalarını arsa ve hurda fiyatına satmak değildir. Güzel işler yapmak demek Sümerbank fabrikalarına, Şeker, Seka fabrikalarına, son model makineleri getirerek işletmeye açmak, Pet-Kim tesislerine yenilerini eklemek, istihdam ve üretim sorununu çözmek demektir.

Gerisi demagojidir, lafı güzaftır, teferruattır.

Sevgiyle, esenlikle kalınız…