GÜNEŞİ KURŞUNLAYANLAR!

Saygıdan, sevgiden başka bir beklentisi olmayan, gücü yettiğince öğrencisini, çevresini, ülkesini aydınlatmaya çalışan, bir tutam çağdaşlık için ömrünü ortaya koyan öğretmen, cahiller, karanlık kafalılar, aydınlığa tahammül edemeyenler tarafından kurşunlanıyor, evleri, aileleri ateşe veriliyor, öldürülüyor:

Öğrenci öldürüyor öğretmenini, veli öldürüyor, siyaset öldürüyor.

Terör öldürüyor öğretmeni, karanlık ideolojiler, aklın ve bilimin düşmanları…

İktidar öldürüyor öğretmeni, görevden alıyor, sürüyor, rahatsızlık veriyor.

Çağdaş mıdır, Atatürkçü, aydınlıkçı mıdır, cumhuriyetten yana mıdır öğretmen? Yaşamı zindan ediliyor.

Çocukların teslim edildiği öğretmen aç bırakılıyor, evsiz, gelirsiz, kazançsız...

Okuyor, öğretmen olmak için her türlü eğitimi, öğretimi alıyor, görev verilmiyor, atanmıyor. Bilginin, düşüncenin mimarı değersizleştiriliyor. Öğretmenin kişiliğinde bilgi, düşünce, beyin anlamsızlaştırılıyor. Bireylerin, toplumun geleceği karartılıyor. Milyona yakın öğretmen atanmıyor. Kendi görüş, düşünce ve inancında olanlar mülakatla seçilerek görevlendiriliyor. Diğerlerinin elinden yaşama hakları alınıyor. Özelde olanlar asgari ücretin altında çalıştırılıyor

Bu ülkede öğretmen, aydınlıktır, güneştir, akıldır, bilimdir ve kurşunlanıyor.

Bu ülkede mafya liderleri için özel yasalarla aflar hazırlanıyor, mafya tutuklamasında emniyette deprem nitelikli atamalar, görevden almalar yaşanıyor, öldürülen öğretmenler, öldürülen sağlıkçılar-doktorlar, öldürülen kadınlar için yöneticilerin kılı kıpırdamıyor. Öğretmenlerin, sağlıkçıların-doktorların, kadınların can güvenlikleri için yasalar çıkarılmıyor.

Bu ülkede sağlığından endişe eden, çalışma barışının sağlanmadığını gören binlerce doktor yurt dışına gidiyor. Siyaset, önce “giderlerse gitsinler” diyor, sonra kendini haklı göstermek için “para için” diyor, öğretmenin, doktorun, kadının “can güvenliğini” sağlamamakta direniyor. Para ihtiyaç değilmiş gibi gösteriliyor. Doktordan daha nitelikli eğitim hangi meslekte var?

Savaşın içerisinde Atatürk, “ne yapacaksınız” sorusuna, “öğretmenlik yapacağım” diyor ve öğretmenlik mesleğine en yüce değeri veriyor. Şimdilerde öğretmenlik yerlerde süründürülüyor.

Çocukluğumuzdan bu yana Hz. Aliye atfen söylenen “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözü kulaklarımızdan silinmedi. Öğrenmenin, bilginin değerini vurgulamak için dillere pelesenk olmuş bu söz din vurgusuyla birlikte gözümüzün içine sokulurdu. Gelin görün ki, tarih boyunca “saltanatın dışında” bilgisi, düşüncesi olanlar, ya da saltanat gibi düşünmeyenler, ya öldürüldüler, ya sürgüne gönderildiler, ya da zindanlarda çürütüldüler. İmam-ı Azam’ın Abbasi Halifesi Ebu Cafer tarafından zehirletilmesi yeter örnektir sanırım, tarihin kara lekesi olarak… Batı’da Buruno başka bir kurbandır. Kilise ve halifelik kendi düşünce ve inancının dışında kimseye yaşama hakkı tanımadı. Bilgi umurlarında olmadı.

Kültür ve dil emperyalizminin en büyük aracı din kitaplarının yazıldığı dildir. İncil’in İbraniceden Latinceye, Latinceden ulusal dillere çevirisi Avrupa’da “reform” adı altında kıyametlerin kopmasına neden oldu. Kuran’ın Arapçadan Türkçeye ya da başka dillere çevirisi hala kıyametlerin kopmasına neden oluyor. Aslında bu, “Kuran’ı anlaşılsın diye Arapça gönderdik” ayetiyle sabittir: Anlaşılmayan, ne dediği bilinmeyen bir kitabın şifresini çözmek, anlaşılır kılmak dinsel bir emirdir. Kuran’ın anlaşılması gibi bir dertleri yok. Din kitaplarının şifresini çözen ulusal dillerdir.

Öğretmenler, bir ulusun dilini, yazılı ve sözlü kültürünü, geleneğini, göreneğini, çağdaş aklın ve bilimin süzgecinden geçirerek öğrencilerine kazandırırlar. Bunun için hem çocukları, hem de toplumu özüyle, bilgisi, düşüncesi, inancıyla geleceğe yoğururlar, geleceğe hazırlarlar. Öğretmenin en başat aracı dildir. Dil kişilik, dil karakter, dil özdür. Kendi dilinden kopan, kendi özünden, kişiliğinden, karakterinden kopar, yozlaşır, yabancılaşır. Sığındığı dilin hizmetkarı, maşası, uşağı, kölesi olur. Bu da içinde yaşadığı topluma ihanettir..

Bu yüzden öğretmenler toplumu yaşatacak değerlerin taşıyıcısıdır. Ona göre değer görmeli, ona göre itibar verilmelidir. Öğretmen baş tacı edilmeli, kimseye muhtaç duruma düşürülmemelidir. İnsan gibi, insanca yaşamasının yolları açılmalıdır.

Mafya babalarının resmikabullerde boy gösterdiği, iş insanı diye adlandırıldığı bir siyasetin içinde öğretmenin, sağlıkçının, doktorun, mühendisin, okuyanın, diploması olanın elbette değeri olmaz, değeri bilinmez, takdir edilmez. Takdir etmek, bilgiyi, düşünceyi, anlamayı gerektirir. Anlamını bilmeyenler, elbette sevgi ve saygıdan başka isteği olmayan bir güneşi, aydınlığı bu ülkede kurşunlayacaklardır.

Sevgiyle, esenlikle kalınız…

TURAN BAHADIR             bilbatuhan@hotmail.com