Sivil Toplum Kuruluşları (STK), demokrasinin ve toplumsal yapının olmazsa olmazıdır. Bu kuruluşlar, bireylerin gönüllü katılımıyla güçlenir ve toplumun farklı kesimlerine ulaşarak onların sorunlarını, taleplerini daha yüksek sesle duyurur. Özellikle toplumda yeterince ilgi gösterilmeyen ya da kamunun yetersiz kaldığı alanlarda STK'lar devreye girerek çözümler sunar, bilinç oluşturur ve toplumsal dayanışmayı pekiştirir. STK’ların kâr amacı gütmeden, gönüllülük esasına dayanarak hizmet vermesi, onları toplumsal değişimin ve ilerlemenin birer lokomotifi haline getirir. Bu kuruluşlar, halkın sesini yönetim kademelerine ulaştırırken, demokratik süreçlerin daha şeffaf ve katılımcı olmasını sağlar. Bu anlamda, STK’ların toplumun tüm kesimlerini bir araya getirme ve onları ortak paydada buluşturma potansiyeli, demokrasinin çok sesliliğini destekleyen bir temel oluşturur.
Fakat ülkemizde çoğu STK, beklenen işlevselliği yerine getirmekte zorlanmaktadır. Toplumsal faydaya yönelik projeler geliştirmede, üye tabanını aktif kılmada veya kamuoyuna katkı sağlayacak çalışmalar yapmada yetersiz kalabiliyorlar. Bu pasiflik, şehirlerin ve toplumun sorunlarının çözümünde eksiklikler yaratıyor. Trabzon gibi kadim şehirlerde STK’ların daha aktif ve verimli çalışması, toplum sağlığı açısından büyük önem taşır.
Bir toplum, insana benzetilebilir; nasıl ki vücudumuzdaki organlar sağlıklı çalıştığında bedenimiz sağlıklı olur, STK'lar da toplumsal yapının dinç ve dirençli kalmasını sağlar. Onların etkinliği, demokratik değerlerin korunması, toplumsal refah ve huzurun artması için gereklidir. Güçlü STK’lar, güçlü bir toplum demektir; dolayısıyla bu yapıların etkin şekilde işlemesi, daha yaşanabilir bir toplum ve daha sağlıklı bir yönetim süreci için şarttır.